YILDIZLAR ARASINDA, GEÇMİŞTEN GELECEĞE YANSIYAN SENFONİ
HANS ZIMMER'LE, ZAMAN, MEKAN VE BOYUTLAR ARASINDA NOTALARLA YOLCULUK!
Zamanda yolculuk, ışık hızıyla giden
bir uzay gemisinde yeni dünyalara ulaşmak hayali! Hayatı boyunca, bulunduğu
ortamdan, yaşadığı çevreden, kısacası sosyal alanından uzaklaşmak adına bu
hayalleri üreten, daha sonraları bu hayallere benzer olanları kitaplara,
filmlere dökmeyi başaran insanları takip eden ve onların öngörülerini kendine
yaşam felsefesi edinen biz bilim kurgu tutkunları! BK deriz kısaca Bilim Kurgu
Dünyasına, kaçış edebiyatının, kaçış sinemasının ve bireysel hayal dünyamızın
kaçış anlarının toplam tanımını ifade eder bize BK. Bilim ve hayal dünyasının
karıştığı ve ortaya akıl almaz işlerin çıktığı bir deryadır, dipsiz ve hatta
sonsuz bir fenomen! Bu deryaya ilk daldığımda Jules Verne elini uzatmıştır
bana, yolculuğun ilk safhasında. Aya seyahat ettikten sonra, okyanusların
dipsiz sularına gömülmek ve balonla Afrikayı katetmek, 80 günde Dünyanın
çevresini dolaşmak, H.G. Wells'le zamanda yolculuk imkanı bulmak, Herbert'le
çöl gezegenini keşfetmek, Clarke ile Rama'yı yaşamak, Ay'daki taşın gizemini
çözmeye çalışmak, Asimov ile robotların sosyal haklarını irdelemek, Carl
Sagan'la evrenin gizemlerini keşfetmek, hayal dünyası geniş yönetmenlerle,
uzayın sonsuz boşluğunda süzülmek! Bilim kurgu evreninin kapılarını bizlere
ardına kadar açan ve her zaman minnet duyacağımız bu üstün insanların açtığı
yolda ilerleyen milyonlarca insan, bugün Dünya adını verdiğimiz şimdilik ebedi
ikametgahımızda, olan bitenlere, yaşanan olumsuz tüm gelişmelere kulaklarımızı
tıkamayı, gözlerimizi kapatıp bu sonsuzluğa uzanan hayal dünyasına kendimizi
kaptırmayı tercih ediyoruz. Bizlere sunulan türün her ürününü kısa sürede
tüketerek yenileri için yer açıyoruz ve doymak bilmiyoruz. Ucu bucağı açık ve
her yöne çekilebilen, sınırsız yaratma gücüne sahip olduğunuz böyle bir
dünyanın sunduklarının yetmemesi ve daha fazlasını istememiz açıkçası benim
açımdan son derece normal görünüyor. Özellikle sinema dünyası son yıllarda,
bilgisayar teknolojisinin ulaştığı seviye sayesinde, artık görsel açıdan daha
doyurucu ve büyüleyici deneyimler sunuyor bizlere. Ancak bu noktada pek çok
yapıtın sadece görselliği ön planda tutması sebebiyle, içerik olarak zayıf
kalan eserlerin fazlalığı da, seçici olmamızı gerektiriyor. Türün sinema
sektörü açısından, görsellik ve içerik zenginliği temalarını barındıran
yapıtları, geçmişten günümüze unutulmazlar arasındaki yerlerini çoktan aldılar
ve klasik mertebesine ulaştılar. Aynı sektörün içinde, müzikal açıdan bakarsak,
türün önemli filmlerini taşıyan, var eden, hatırlatan ve hatta bazılarının
kalite olarak üstüne bile çıkan bestelerini ayrıca bir kenara koymak gerekir
diye düşünüyorum. Bu sayıda tanıtımını yapacağım albümün, bazı noktalarda
filmin üzerine çıktığını, bestecinin alışık olduğumuz klasik orkestra yanında,
farklı sesleri de kullandığını ve sıra dışı bir çalışmaya imza attığını
belirtmekte fayda görüyorum. İşte bu yüzden, bilim kurgunun edebiyat, resim,
kendi başına müzik ve sinema sektörü olarak ayrılan kolları dışında, filmin
içeriğinde tamamlayıcı bir unsur olarak yer almasına karşın, film müziğini,
yapıtın içinden ayıklamayı ve eserin içerik etkisini, yönetmenin değil de
bestecinin gözünden irdelemeyi yeğ tutuyorum...
Kitaplığınızın tozunu alırken, acaba oradan
birinin size seslendiğini ya da durduk yere anlam veremediğiniz sesleri
işittiğiniz oldu mu hiç? İtiraf edeyim, Christopher Nolan'ın Interstellar
filmini izledikten sonra bir süre böyle hisler içinde oldum. Bilim kurgu
sinemasının son yıllarda en kayda değer çalışmalarından biri olan 2014 yapımı
filmin bitişiyle birlikte, özellikle türün meraklıları kafalarında çok fazla
soru işaretiyle sinema salonundan ayrılmışlardı. Yönetmenin kardeşi Jonathan
Nolan'ın elinden çıkan senaryosuyla, dikkatle izlenmesi gereken ve türün temel
argümanlarını yoğun bir şekilde kullanan film belki de Kubrick klasiği, 2001 A
Space Odysess'den beri en fazla akıl karıştırıcı çalışma olarak beyaz perdede
görücüye çıkmıştı. Film boyunca, yaşamın ölmek üzere olduğu kadim Dünyamızdan,
yaşam keşfedilen başka gezegenlere, uzayda tespit edilen solucan deliklerini
kullanarak ulaşmanın yolunu arayan bilim adamları ve oraya ulaşmakla
görevlendirilen, başta Matthew McConaughey'in canlandırdığı pilotun ve ekibinin
çabalarına tanıklık ediyoruz. Yönetmen Nolan, kendine has sinematik
dokunuşlarla, türün klasikleri arasına, seveniyle ve nefret edeniyle beraber
girecek bir başyapıt koyuyor ortaya. Dünya genelinde, yaşamın sonuna yaklaşılan
kasvetli, tozlu ortamın yanında, yıldızlar arasında, yeni gezegenlere yapılan
umut dolu yolculuğun çelişkisini izlemek, insanın dilinde tuhaf bir tat
bırakıyor adeta. Çaresizliği çareye dönüştürme çabalarının etrafında gelişen
olay örgüsüne ek olarak filmin temel dayanağını sevgi üzerine kuran deneyimli
yönetmenin elinden başarıyla perdeye yansıyan kaliteli bir BK örneği izliyoruz.
Başarılı oyunculuklar, sonsuz uzay boşluğunu iliklerinize kadar hissettiğiniz
muhteşem görseller ve dikkatinizi kesinlikle dağıtmadan izlemeniz gereken
bölümler barındıran Interstellar'ın başarı oranının yüksekliğine en önemli
etkilerden biri de kuşkusuz, Alman besteci Hans Zimmer'in notalarıyla yapmış
olduğu sihirli dokunuş oluyor.
Hans Florian Zimmer, 1957
Frankfurt doğumlu besteci, müzikal kariyerine Buggles grubunun üyesi olarak
adım atar ve yayınladıkları müzik videosu MTV kanalının yayınladığı ilk video
olarak tarihe geçer, daha sonra akıl hocası Stanley Myers ile Londra'da film
müzikleri kariyerine giriş yapar. 1988 tarihli Barry Levinson filmi, Rain Man ile
ilk Oscar adaylığını kazanır. 90'lı yıllarda peş peşe gelen film müzikleriyle
kariyer çıtasını iyice yükseltir. Disney'in Lion King filmiyle ilk ve tek Oscar
ödülünü kazanır. Defalarca ödüllere aday gösterildiği ve pek çoğunu kazandığı,
Oscar, Grammy, Golden Globe ve diğer organizasyonlarla Zimmer bugün dünyanın en
tanınmış film müziği bestecisi konumundadır. Sanatçı 2000'li yılların başında,
akıl hocası Myers'den öğrendiklerini genç yeteneklere aktarmak amacıyla Santa
Monica'da bir müzik merkezi kurmuştur. Zamanla Hollywood film müzikleri
alanında adeta bir besteci fabrikasına dönüşen bu merkezden, Mark Mancina, John
Powell, Harry Greagson-Williams, Nick Glennie-Smith ve Klaus Badelt gibi bugün
hâlâ aktif olarak film müziği hazırlayan çok başarılı besteciler çıkmıştır.
Hans Zimmer, genel olarak elektronik müziği ve klasik orkestrayı harmanlamayı
seven bir bestecidir. Yaptığı işlerin büyük çoğunluğu elektronik müzik
ağırlıklı olmakla beraber, orkestra müziğini de önemli ölçüde kullanır ve
ikisini harmanlayarak çok başarılı işler üretmiştir. Her ne kadar, Hollywood'da
kurmuş olduğu ve adeta hegemonyası altına aldığı film müziği sektöründe bir
klişeleşme durumu yarattığından dolayı kendisine kızsam da, türün yaşayan en
önemli isimlerinden biri olduğu gerçeğini de göz ardı edemem. Pek çok
beğendiğim albümüne karşılık açıkçası hiç sevmediğim ve dinlemeye tahammül
edemediğim albümleri olduğunun da ayrıca altını çizmeliyim. Özellikle film
müziklerinde akılda kalıcı bestelerin önemi büyüktür. Herhangi bir yerde duyduğunuz
anda "şu filmin müziği" diyebileceğiniz besteler artık
klasikleşmiştir. Zimmer, özellikle yeni yüzyıla geçiş yaptıktan sonra akılda
kalıcı bestelerden çok, farklı enstrümanlarla ve bir araya geldiği gruplarla
yaptığı müziklerle daha fazla gündeme geldi. Batman üçlemesi, yeni çekilen Zack
Snyder imzalı Superman ve pek çok gişe canavarı filmin müziklerinde farklı
enstrüman seslerini kullanan Zimmer, temaların akılda kalıcılığı konusunda son
yıllarda ciddi problemler yaşıyor diyebiliriz. Tabii ki bu sanatçının bilerek
yöneldiği ve farklı olmayı seçtiği bir yöntem de olabilir. Ancak bu dönüşümün,
müzikal açıdan duyguyu aktarma konusunda zaman zaman ciddi zaaflar yarattığını
da belirtmek gerek. Bütün bunlara rağmen Zimmer, hâlâ faal bir şekilde
kariyerine başarıyla devam ediyor. Yeni projelerle, konserlerle ve özellikle
çiçeği burnunda bestecilere verdiği koşulsuz destekle kat be kat takdiri hak
eden, çalışkan ve üretken bir sanatçı. Aktif kariyerini, daha uzun yıllar aynı
şevk ve performansla sürdürecek gibi görünüyor.
Bu sayıda
tanıtımını yapacağım Interstellar filmi, yönetmeni ve bestecinin ilk
beraberliği değil! Nolan, Batman üçlemesi ve Inception'da beraber çalıştığı
Zimmer'le artık daimi bir ortak haline geldi. Öyle ki, bu sayının yayınlanacağı
Temmuz ayında vizyona girecek olan yönetmenin yeni filmi, İkinci Dünya Savaşı
hikayesi Dunkirk'ün müzikleri de Hans Zimmer imzalı. İkili arasındaki bu uyumun
en önemli nedenini de, Zimmer'in, Nolan sinemasının enteresan atmosferini
başarılı bir şekilde tamamlayan müzikler üretiyor olması tanımıyla ifade
edebiliriz. Bu durum filmleri, görselliğin yanında, kulağa hitap şekliyle de
farklı bir noktaya taşıyor. İzleyiciyi saran konu ve müziğin etkisi, haliyle bu
birlikteliğin devamlı hale gelmesinde bir diğer önemli unsur oluyor. Sinema
tarihi, bu tür birlikteliklerle dolu malumunuz ve hemen hepsinin başarı
grafikleri bu devamlı beraberliğe ve alışkanlığa bağlı olarak yükselmiştir
dersek sanırım abartmış olmayız...
Albüm piyasaya dört
farklı versiyonda sürüldü. 16 parçalık ilk albümü, 24 parçalık deluxe versiyonu
izledi. 29 parçanın yer aldığı Illuminated Star Projection Edition versiyonunu
takiben piyasaya son olarak 35 parçalık Complete Score albümü çıktı. 34 yaylı,
24 nefesli ve dört piyanonun yer aldığı orkestranın yanı sıra, 60 kişilik
korodan da yararlanıldı ve kayıtlar George Martin's AIR Lyndhurst Hall
stüdyolarında tamamlandı. Ancak bütün bu enstrüman zenginliğinin yanında en önemli
müzik aleti, 90 yıllık bir org oldu.
Londra'da 12.
yüzyıldan kalma bir tapınak kilisesinde bulunan, 1926 tarihli Harrison &
Harrison marka org albümün adeta can simidi oluyor. "Biraz tereddüt
yaşadığımız bir an vardı" diyor Zimmer "İşin asıl meselesi,
insanların hayal edemeyeceği şeyleri bulmaktır" diye ekliyor. Org fikrinin
yönetmenden çıktığını söylüyor besteci ve açıkçası bu seçimin albüme etkisi çok
kuvvetli. Orgun fiziksel görünümü besteciye uzay gemilerinin uç boru
yakıcılarını anımsatmış. Astronotların nefes verme seslerinde insan korosunun
da araya girmesi, bestelerin ne kadar ciddiye alınarak yapıldığının bir
göstergesi. "Org 17. yüzyıldan telefonun icadına kadar, insanoğlunun en
kompleks icadı olarak biliniyor" diye devam ediyor Zimmer. Besteciye göre
org, albümün ana sesi ve ilahi bir etkisi var. Zaten film boyunca yönetmenin,
alışık olmadığımız bir şekilde ruhani bir arayışa yönlendiğini ve temelde
sevgiyi merkez aldığını görüyoruz. Müziklerin de, özellikle bu yaşlı enstrüman
sayesinde aynı etkiyi verdiğini söyleyebiliriz rahatlıkla. Ana temanın
yaratılması sırasında, Nolan, besteciye klasik daktilodan çıkan bir sayfalık
yazı verir ve kendisinden bir gün içerisinde bu yazıya bir tema hazırlamasını
ister. Ertesi gün stüdyoda temayı dinleyen Nolan, filmin konusunu bile bilmeyen
Zimmer'e döner ve "Eh sanırım şimdi gidip filmi hazırlamalıyım" der.
Şaşkın olan bestecinin cevabı "Harika, ama film ne?" olur. İki yıllık,
filmi senaryolaştırma süreciyle paralel ilerler müziklerin bestelenmesi. Antika
org'un da devreye girmesiyle besteler iyice netlik kazanır. Zimmer özellikle
koro üzerinde çok durmuş, insan seslerini çok farklı şekillerde kullanmaya
çalışmış. Uzayda geçen sahnelerde dikkatli kulaklar bunu fazlasıyla
hissedecektir. Yönetmenin aslında filmin ana teması olarak gördüğü, Pilot ve
kızının ilişkisi, albümünde bel kemiği oluyor. Bu bağlamda müzikler 19. yüzyıl
romantik akım etkilerinden 20. yüzyılın minimalizmine geçiş yapıyor ilerleyen
sürede. 169 dakikalık filme 2 saatten fazla müzik yazan besteci sanat yaşamının
belki de en karmaşık ve zor işlerinden birine imza atmış. Filmde görsel bir şölen
sunan Satürn sahnelerindeki solo piyanoyu bizzat kendisi çalan Zimmer yaptığı
işin en kişisel çalışmalarından biri olduğunu ifade ediyor ve ekliyor
"Birisi size çocuklarınızın geleceği hakkında yazın dese, ne kadar kişisel
olabilirsiniz?"
Dreaming Of The Crash;
Tek nota üzerinden
etkileyici bir giriş karşılıyor bizi. Cooper gördüğü kâbustan uyanıyor ve kızı
Murphy yanı başında, bu sırada yoğun ve kuvvetli bir ses kulağımızda titreyerek
yükseliyor. Albüm boyunca sık sık duyacağımız emektar orgun devreye girişiyle
nihayetlenen bir açılış parçası bu. Açıkçası bana biraz 2001'in girişini
anımsatıyor bu bölüm. Mısır tarlasının üzerinde ilerleyen kamera müziğin
kesilmesiyle beraber diğer sahneye geçiş yapıyor.
Cornfield Chase;
Umutların tükenme
noktasına ilerlediği Dünyada, bir çiftlik evinde umutlarını diri tutma peşinde
bir aile ile başlıyoruz güne. Uçsuz bucaksız mısır tarlalarının arasında,
havada başıboş dolaşan bir drone'un peşine düşen Cooper ve çocuklarına, antika
orgumuz eşlik ediyor parça boyunca. Mısır tarlaları arasında giden pikap ve
atonal tonda ilerleyen ve giderek dozunu yükselten beste sanki mısır tarlaları
gibi sonsuza kadar sürecekmiş hissi veriyor kulaklara. Adeta bir ayindeymiş
gibi, bir yandan kadim zamanları hatırlatan ve bir taraftan gezegenin ve
insanoğlunun içine düştüğü çaresizliği yansıtan bir ağıt niteliğinde Cornfield
Chase!
Dust;
Bütün orkestranın
hissedildiği güçlü bir beste Dust. Adından da anlaşılacağı üzere Dünyamızı
teslim alan toz, aynı zamanda insanlığın kaderini de beliryecek noktaya gelmiş.
Filmin ana temasının en güçlü hissedildiği bölümlerden biri. Parçanın bütününde
yoğun bir melankoli ve merak hakim. Burada da orgun ayinsel özellikler
barındıran havası kendini hissettiriyor. Özellikle yaylılarla uyumu çok
etkileyici. Beste, Murph'ün, odasında olduğunu söylediği sözde hayaletin
oluşturduğu ve Cooper'ın fark ettiği, tozlardan meydana gelen mesajın içindeki
koordinatları bulup, gizli Nasa tesisini keşfetmeleri ile sonlanıyor.
Day One;
Nasa tesisini keşif
ve Cooper'la Profesör Brand arasında geçen diyaloğa eşlik eden, ana tema
etrafında piyanoyla başlangıç yapan bir besteyle devam ediyoruz. Orkestranın
devreye girmesiyle temposunu yavaş yavaş yükselten parça bünyesinde merak
unsurları barındıran bir havada son buluyor.
Stay;
Parçanın girişi
adeta rüzgârlı ve tozlu bir ortamın içindeymiş olma hissini veriyor
dinleyiciye. Filmin en dramatik bölümlerinden biri ve Cooper'ın kızı Murphy'den
ayrıldığı sahneyi izliyoruz. Arka fonda devamlı aynı tonda çalan enstrümana ön
bölümde klasik enstrümanlarla orkestra destek veriyor. Çaresizliği ve kaybetme
korkusunu iliklerinize kadar hissettiren bir beste. Dünyanın geleceği uğruna,
geri dönme olasılığı zayıf olan bir göreve giden babanın, kızıyla yaptığı veda
konuşmasının üzerine çiftlik evinden ayrıldığı ve mısır tarlaları arasında
gözyaşları içinde uzaklaştığı dramatik sahneye uygun olarak ilerleyen beste,
son bölümde org ve orkestranın temposunu iyice yükseltmesiyle tam bir duygu
patlamasına neden oluyor.
Message Form Home;
Ekibin yola çıkış
hazırlıkları ve ana istasyon Endurance'e bağlandıktan sonra geride bıraktıkları
evlerine uzun uyku öncesi son bir bakış ve sevdiklerine gönderdikleri görüntülü
mesaj fonda sadece piyano eşliğinde birkaç notanın birleşimiyle hayat buluyor
ve yalnızlık duygusunu çok başarılı veriyor.
The Wormhole;
Bilim adamlarının
keşfettiği ve başka galaksilere geçit görevi gören, Saturn'ün yörüngesindeki
solucan deliğine ulaşan ekibin galaksimizden ayrılma anını yansıtan merak ve
gerilim yüklü bir parça The Wormhole. Orkestranın inişli çıkışlı müziğine
farklı enstrümanlar eşlik ederken, bir müddet sonra org destekli muhteşem bir
yükseliş geliyor ve parça nihayetleniyor.
Mountains;
Tik tak tik tak tik
tak... Dağlar olduğu yerde duruyor mu? Yoksa onlar dağ değil mi? Ekibin yaşamın
uygunluğunu araştırmak için indikleri ilk gezegen. Tamamen suyla kaplı
gezegende, ilk gelen ekibin aracının enkazını bulmaları ve yüzlerce metre
boyunda dalgalarla karşılaşmalarını olağanüstü bir gerilim yüküyle yansıtan
parça, saatin tik-taklarını andıran bir girişle başlıyor, alttan yaylılar giriş
yapıyor ve tik-taklarla paralel gidiyor. Tempo yükselmeye başlarken, dağları
andıran dev dalgaların yaklaştığını hissediyorsunuz. Uzay mekiğine ulaşmaya
çalışan astronotların telaşlı çabalarıyla parça kulaklara çarpan bir dalga
misali yükseliyor ve dinleyiciyi adeta suyun içine çekiyor. Devreye giren org
ve 60 kişilik koronun sesi sahnenin bütün gerilimini veriyor ve aniden
kesiliyor. Tik tak tik tak...
Afraid Of Time;
Dünyadayız ve
denklemi çözme çabasında olan Profesör Brand ve artık profesörün asistanlığını
yapan Cooper'ın kızı Murphy denklem üzerine tartışıyorlar. Fonda Piyano
ağırlıklı çalan parça, zaman zaman yaylı enstrümanlar ve orgla destekli bir
geçiş bestesi.
A Place Among The Stars;
Ölüm döşeğinde
Profesör Brand ve Murphy'nin son diyaloglarına şahitlik ediyoruz. Adeta yoğun
bir ağıtla karşılaşıyoruz. Orkestranın ağır tempoda giriş yaptığı parça,
ilerledikçe yoğunluğunu daha da arttırıyor. Yaylı ve nefesli enstrümanların
birlikte ağır havayı iyice yükselttiği beste, ekibin Endurance'den, Ranger
isimli mekikle ayrılarak, daha önceki keşif ekibinin başı Dr. Mann'in yaşam
olasılığı amacıyla gitmiş olduğu gezegene doğru hareket etmeleriyle kasvetli
bir havaya bürünerek sonlanıyor.
Runnig Out;
Dünyadayız ve
umutlar tükenmek üzere. Murphy çaresiz bir halde, profesörün denklemini çözme
peşinde. Cevabı yaşadığı evde bulacağını düşünüyor ve tozla kaplı yollarda
ilerlerken kendisine eşlik eden, piyano ağırlıklı bir geçiş bestesi dinliyoruz.
Arka fonda devamlı gerilimi ayakta tutan yaylıların eşliğinde umuda doğru
ilerliyor Murphy!
I'm Going Home;
Doktor Mann'in,
görünüş itibariyle hiç umut vaat etmeyen buzla kaplı gezegenindeyiz. Mann ve
Cooper uçsuz bucaksız engebeli arazide ilerlerken inişli çıkışlı yaylıların
giriş yaptığı parça, ilerleyen bölümde yoğunluğunu arttırmaya başlıyor. İki
adamın keşif gezisine eşlik eden enstrümanlar merak düzeyini üst seviyede
tutuyor. Her saniye ve parçanın tamamında aynı çizgide ilerleyen beste, sonlara
doğru bu uçsuz bucaksız arazide sanki hiç bitmeyecekmiş hissi verdiği bir anda
koronun da müziğe iştirakiyle son buluyor.
Coward;
Albümün en uzun
parçasını dinliyoruz. Filmin kilit bölümlerinden biri, Doktor Mann'in çıldırmış
halinin Cooper ve ekibine yansımaları üzerine ilerleyen sahnelerin yaşandığı
beste, orkestranın gerilim yüklü girişinin ardından bir kez daha zamana karşı
yarışı haber veren tik-takları dinletiyor bize. Emektar orgun devreye
girmesiyle bütün orkestra ayağa kalkıyor adeta ve hızlı bir inişle fonda piyano
hakimiyeti alıyor ele ve orgun paralel girişiyle beraber parçanın ses düzeyi
artmaya devam ediyor. Özellikle Zimmer'in elektronik sesleri kullanma
konusundaki ustalığı bu bölümde fazlasıyla kendini gösteriyor. Parça sonuna
yaklaşırken piyanonun bütün seslerin üstüne çıktığı bölüm çok etkileyici.
Ayrıca filmin bu hareketli sahnelerinin dünyada Murph'ün evindeki gerçeği
araştırmasıyla paralel gittiğini de belirtmekte fayda var. Parça zirve noktaya
piyanonun olağanüstü akışıyla orkestrayı da beraberinde sürükleyerek çıkıyor ve
en tepede sahnenin en can alıcı noktasına ulaştığı anda aniden kesiliyor.
Detach;
Filmin belki de en
drmatik bölümlerinden birindeyiz. Doktor Mann'in gezegenden kaçmak için çaldığı
mekikle Endurance'a bağlanmaya çalışması sırasında verdiği zarar yüzünden
yakıtı tükenen istasyonun, son yaşam olasılığı barındıran gezegene gitmesini
içeren sahnenin müzikleri, orkestranın tek nota üzerinden ilerleyişiyle
başlıyor. Ekibin gezegenin yörüngesinden ayrılarak dev kara delik Gargantua'ya
ilerlediği bölümde, heyecan dozu gitgide yükseliyor. Orkestra zamana karşı
yarışan tik-takları burada da ihmal etmemiş. Elektronik enstrümanların, yaylı
ve nefeslilerle karıştığı sahne aniden antika orgun devreye girişiyle filmin de
en dramatik ayrılık sahnelerinden birini kulaklara yüklüyor. Orkestranın her
biriminin canlandığı muhteşem bir an, Cooper Gargantua'ya ilerlerken parça
olağanüstü bir valse dönüşüyor ve nihayetinde dinleyicinin tüylerini diken
diken eden epik bir şahesere dönüşerek yavaşça ve kulakları rükûya ulaştırarak
sonlanıyor.
S.T.A.Y. ;
Gargantua'dayız, kara
deliğin merkezine ilerleyen Cooper artık beşinci boyuttadır ve ilerleyen
sahneler filmin temel fikrini anlamak açısından izleyicinin kafasındaki bütün
sorulara cevap niteliğindedir. Org ağırlıklı parçanın girişi aynı tempoda
ilerleyen ve elektronik enstrümanların ara ara devreye girmesiyle inişli
çıkışlı bir grafik çiziyor. Piyano desteği de org'la beraber devam ediyor ve
parçanın sonuna doğru tempo düşerken dinleyici kendini adeta farklı bir boyutta
hissediyor.
Final bölümündeyiz
ve filmin ulaştığı zirve noktasında olabilecek en iyi kapanışı izliyoruz. Fonda
orkestra yine hafif bir tonda başlıyor ve org'un devreye girmesiyle ana tema
sürekli yükselen bir tempoda kulaklarımızın pasını tamamen temizliyor ve tüm
enstrümanların devreye girmesiyle umut yüklü, insanlığın geleceği için huzur veren
bir kapanışla emektar orgumuz son notasını bizlere gönderiyor.
24 parçalık Deluxe
albümün, ekstra parçalarına geçiyoruz burada. First Step ana temanın çevresinde
ve org liderliğinde ilerleyen bir parça. Piyanoyla açılıyor ve orkestranın
devreye girişiyle dinamik bir havada devam ediyor. Albümün genelinde hakim olan
parça içi ani yükseliş ve inişler burada da mevcut.
Flying Drone;
Org'la giriş yapan
ve yaylıların kullanıldığı bir parça. Filmin her karesini hissettiren kısa bir
geçiş bestesi.
Atmospheric Entry;
Gerilim havasını
sonuna kadar veren, kulakların adeta titrediği bir parça. Bir an için insana
boşluktaymış hissi veren derinliği Zimmer burada çok iyi yansıtmış. Kısa süren
ve adrenalini yüksekte tutan bir beste.
No Need To Come Back;
Tik-taklar işbaşında,
açılış yine zamana atıfta bulunuyor ve piyano devreye giriyor. Sanki uzay
boşluğunda dinliyorsunuz notaları. Bu parçayı dinlerken kendinizi bir nevi
Gargantua'nın içindeymiş gibi hayal edin. Orkestra ve koronun ilave olmasıyla
dipsiz bir karanlıkta yüzüyormuş hissi veren parça sonlara doğru temposunu
yükselterek geliyor ve aniden zirveden tekrar serbest düşüşe geçerek piyanonun
hakimiyeti ele almasıyla sonlanıyor.
Imperfect Lock;
Bir önceki parçanın
bitişiyle hiç ara vermeden yeni parçaya geçiş yapıyoruz. Hızla akan zamanın
ortasında üstümüze gelen dalgaları andıran bir giriş bu adeta. Yaylıların araya
girmesiyle diken üstünde bir havaya bürünüyor beste. Orkestra tempo ayarında
tutarsız yine, inişler ve çıkışlarla gerilim yükleniyor kulaklara. Fonda zaman
hızla tik-taklarını gönderiyor bize ve yaylılar elektronik seslerle uyum içinde
ilerlerken sanki dev bir boşluk üzerimize geliyormuş hissi uyandırarak yükselen
ve yine alçalan seslerle ilerlemeye devam ediyoruz. Tik-taklar hiç durmuyor.
Üzerinde durduğumuz diken artık batmaya başlıyor neredeyse kulaklarımıza ve
yaylıların tamamının devreye girmesiyle boşluğun ağırlığı iyice hissediliyor ve
nihayet ana enstrümanımız org devreye giriyor, antik sesiyle parçanın gerilim
dozunu iyice zirveye taşıyor ve tik-taklar aniden susuyor.
No Time For Caution;
Gerilimin zirve
yaptığı parçanın ardından biraz nefes alıyoruz ancak tik-taklar yeniden
başlıyor ve org'un devreye girmesiyle albümün belki de en etkili parçalarından
biri başlıyor. Muhteşem bir org performansı var fonda ve orkestranın eşliğinde
adeta albümün ve hatta filmin panoramasını yansıtan bir parça bu. Bütün
enstrümanların bütünleştiği beste, org'un zirveye varan sesiyle sonlanıyor.
What Happens Now;
Son parçamız bizi
yine boşlukta dolaştırıyor. Atonal tonda ilerleyen bir beste ve elektronik
seslerle desteklenmiş. Seslerin azalmasıyla birlikte geride org kalıyor sadece
ve onun da son notalarını dinledikten sonra, rüzgar ve uzaklardaki gök
gürültüsü dolduruyor kulaklarımızı ve insanlığın geleceğine doğru yaptığı
amansız varış mücadelesi bir dahaki yolculuğuna kadar şimdilik burada
sonlanıyor.
Do Not Go Gentle into That Good Night;
Albümün kapanışını,
filmde Profesör Brand (Michael Caine) tarafından, ekibin Endurance'le Dünya
yörüngesinden ayrılırken okuduğu bir şiirle yapıyoruz. Dylan Thomas imzalı bu
harika şiirin her kıt'asını, filmin oyuncuları fonda koronun muhteşem
desteğiyle sırayla seslendirmişler.
Gitme o güzel geceye usulca,
İhtiyarlık tutuşmalı ve coşmalı günün sonunda;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümü karşısında.
İhtiyarlık tutuşmalı ve coşmalı günün sonunda;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümü karşısında.
Bilge adamlar, bilseler de karanlığın doğru
olduğunu kendi sonlarında,
Sözleri hiçbir şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
Gitmezler o güzel geceye usulca.
Sözleri hiçbir şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
Gitmezler o güzel geceye usulca.
Son dalga vurduğunda, iyi adamlar haykırarak nasıl
da parıldayarak
Dans edebileceğini kırılgan niyetlerinin yeşil bir koyda,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümü karşısında.
Dans edebileceğini kırılgan niyetlerinin yeşil bir koyda,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümü karşısında.
Vahşi adamlar, güneşi uçarken yakalamış ve şarkısını
söylemiş olan,
Ve çok geç öğrenen, yas tuttuklarını onun yolunda,
Gitmezler o güzel geceye usulca.
Ve çok geç öğrenen, yas tuttuklarını onun yolunda,
Gitmezler o güzel geceye usulca.
Ağırbaşlı,
ölüme yakın adamlar, göz kamaştıran bir bakışla
Kör
gözlerin göktaşları gibi alevlenip şenlenebileceğini görürken,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümü karşısında.
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümü karşısında.
Ve sen, benim babam, hüzünlü zirvede,
Yalvarırım, lanetle, kutsa beni şimdi şiddetli gözyaşlarınla.
Gitme o güzel geceye usulca.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümü karşısında.
Yalvarırım, lanetle, kutsa beni şimdi şiddetli gözyaşlarınla.
Gitme o güzel geceye usulca.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümü karşısında.
~Dylan Thomas
Çeviri: Deniz Yörükoğlu
Hans Zimmer, Interstellar ile adeta kariyerinin
zirvesine çıkıyor. Özellikle yeni yüzyılda, kariyerinde inişli çıkışlı
grafikler çizmeye başlayan bestecinin, bildik müzik formundan bir hayli
uzaklaşarak ortaya koyduğu yeni albümler içerisinde Interstellar en iyi ve
kaliteli işlerinden biri. Açıkçası rahatlıkla Oscar'ı kazanabilecek bir
performans sergiliyor besteci. Özellikle neredeyse 90 yaşında bir orgu albümün
temeline oturtması ve orkestrayla koroyu, org'un adeta fonu, yardımcı
enstrümanları durumuna getirmesi takdire şayan bir durum. Bestecinin ana tema
haricinde, bestelerin içine yedirdiği, zamanı hatırlatan bölümler ve gerilim
dozunun zirve yaptığı anlarda aniden tempoyu yavaşlatıp farklı ses renklerine
geçişleri kelimenin tam anlamıyla dahice dokunuşlar olmuş. Romantizmden minimalist
tarza kayış ve klasik seslerle, elektronik seslerin kusursuz uyumu tabi ki
elektronik müzik konusunda alanında uzman olan Zimmer için çok zorlayıcı
olmamış gibi görünüyor. Kabul etmek gerekir ki, Interstellar dinlemesi çok
kolay bir albüm değil. Atonal tonda bestelerin yoğun, inişli çıkışlı duyguları
aşırı derecede yüksek hissettiren bölümlerin ağırlıkta olduğu bir çalışma.
Bestecinin, "en kişisel çalışmalarımdan biri" dediği albüm, alışılagelmiş
Zimmer bestelerine nazaran daha kişisel
bir tonda olduğunu fazlasıyla hissettiriyor. Tabi bunu anlayabilmek için sağlam
bir Zimmer dinleyicisi de olmak gerekiyor. Son olarak, film
nasıl arşivlerde bilim kurgu klasiği olarak bir yeri hak ediyorsa, müzik
albümüyle de sadece film müziği tutkunlarının değil her müzikseverin arşivinde
yer almayı fazlasıyla hak ediyor Interstellar ve Zimmer...
İnsanlığın geleceğine, usulca ve huzur içinde,
öfkelenmeden ulaşması temennisiyle,
hep müzikle kalın sevgili dostlar...