DÜŞÜNCEYE VURULAN PRANGA!
DALTON TRUMBO
Dalton Trumbo, Hollywood tarihinin en başarılı senaryo
yazarlarından biriydi. Komünist parti üyeliği ve bu konudaki açık fikirleri
hayatını ciddi anlamda sekteye uğratmıştı. Yaşamı boyunca, yediği komünist
damgası yüzünden senaryosunu yazdığı efsane filmlerde jenerikte adı farklı
isimlerle yer aldı! Uzun yıllar verdiği mücadelenin sonunda, hak ettiği
itibarını geri almayı bildi ve yaşamının sonuna kadar düşüncelerini muhafaza
ederek, insana özgü tarihin en eski kavgası düşünce özgürlüğünün en önemli
savunucularından biri oldu.
Geçtiğimiz Oscar ödül töreninde, en iyi erkek oyuncu
dalında Trumbo filmindeki rolüyle aday olan, efsane dizi karakteri Walter
White'a (Breaking Bad) hayat veren Bryan Cranston'ın başrolünde yer aldığı bu
biyografi türü film, senaristin hayatının en önemli dönüm noktalarına odaklanan
başarılı bir çalışma. Başından sonuna sade bir kurgu ve anlatımla ilerleyen
filmde, dönemin en ünlü eleştirmeni, Hedda Hopper rolünde Helen Mirren
harikalar yaratıyor. Zamanında Time dergisine kapak olan bu eleştirmenden
nefret etmek için sayısız neden bu yapımda karşınıza arzı endam ediyor. Müteveffa
eş rolünde Diana Lane sade oyunculuğuyla ve Batman & Superman filmindeki
Anne Martha rollündeki ahı gitmiş vahı kalmış görüntüden bildiğimiz Lane
güzelliğine geri dönmüş olması da artı bir puan ve oyunculuk olarak Cranston'ın
altında kesinlikle kalmamış. John Goodman görüntü olarak herhangi bir filmde
hiç konuşmayıp, bir köşede otursa bile her zamanki tontişliğiyle yüzünüze
devamlı bir tebessüm kondurur. İşte bu filmde de aynı görevi yerine getiriyor,
üstelik bol hareket ve replik destekli olarak. Trumbo’nun en yakın dava
arkadaşı Arlen Hird rolünde ise Louis C.K. çok başarılı bir oyunculuk
sergiliyor. Yazarın kızı rolünde Elle Fanning aktivist kişiliği ve aşırı
babasına benzeyen yönleriyle filmde iz bırakan bir performansa imza atıyor. Trumbo’nun
dönem filmi olması sebebiyle, özellikle kostüm ve makyajlar konusunda kusursuz
bir işçiliğin olduğunu söylemek yalan olmaz. Hollywood sinemasının dönem filmi
inandırıcılığı konusunda hala eline kolay kolay su dökülemiyor. Cranston'ın
oyunculuğuna gelirsek, ödülü alsaydı eğer, "neden ona verdiler"
sorusu sorulmayacak kadar kusursuz ve başarılı bir performans. Görüntü
yönetimi, ses ve müzikler filme kusursuzca hizmet ediyorlar. Trumbo’yu
izlerken, sanatçının uğradığı haksızlıkları gördükçe ve kimseye en ufak bir
zararı bile dokunmazken, sırf düşünceleri yüzünden bütün hayatının bir cendere
içine hapsolmasını, ister istemez öfke ve isyan duygularıyla çevrili bir halde
izliyorsunuz. Bu noktada yazarın, sol görüşlerinin tam anlamıyla perdeye
yansıtılmamış olması ve düşünceleri yüzünden hayatının yokuş aşağı ilerlemesini
işlemeyi seçen yönetmen açısından bu durum filmin önemli bir eksiği olarak
değerlendirilebilir. Buna rağmen yönetmen, Trumbo’nunda dahil olduğu ünlü komünist
topluluğu Hollywood 10’lusunun, gerek kendileri ve gerekse ailelerinin yaşadığı
ve yıllarca süren haksızlıklarla hayatlarının cehenneme dönmelerini, Trumbo ve
ailesi üzerinden gayet başarılı ve inandırıcı bir şekilde seyirciye yansıtmayı
başarmış.
Film boyunca birkaç önemli replik hemen kulağınızda
yer ediyor! Trumbo’nun hapis hayatı sırasında, kendisini daha önce dışarıdayken
vatan haini ilan edip, içeri atmaya çalışan senatörle karşılaşma anı ve
aralarında geçen diyalog gerçek suçla, düşünce suçunun arasına anlam olarak çok
kalın bir duvar çekiyor. Özellikle John Wayne ile yaptıkları hararetli atışma anında
“İkinci Dünya Savaşı sırasında nerede görev yaptınız bay Wayne?” sorusu üzerine
vatanseverlik ve vatan hainlerine neler yapılması hakkında nutuklar atan
Wayne’in magazin muhabirleri önünde yüzünün aldığı hal görülmeye değer. Özellikle
bu sahnede akla hemen ülkemin iki yüzlü politikacıları geliyor ve maalesef her
ülkede bu tür iki yüzlülerin her türlü özgürlüğe pranga vurma çabaları aklıma
geldikçe sinir kat sayımda artıyor haliyle! Bunların dışında, Edward
G.Robinson’la aralarında geçen diyalog ve Kirk Douglas’ın, Hedda Hopper’a
verdiği tarihi cevapla, Otto Preminger’in, Exodus’un senaryolaştırılması
sırasında yazarın başında beklediği ve aralarında geçen diyaloglarda ustaca
yazılmış replikler olarak akılda kalıyor.
Roman Holiday ve The Brave One filmleri ile takma isim
kullanarak iki Oscar ödülü kazanan, Spartacus, Papillion, Exodus, Johnny Got
His Gun, The Way We Were ve pekçok efsane filmin senaryosunu yazan bu değerli sanatçının
hayatını anlatan Trumbo, özellikle 50'li yılların McCarthy soruşturmaları
yüzünden hayatları kabusa dönen binlerce insanın neler yaşadığını biraz olsun
anlayabilmek adına mutlaka izlenmesi gereken bir film.
Ayrıca eklemek isterim ki, John Wayne nedense eskiden
beri ısınamadığım bir isim olmuştur. Bu filmi izledikten sonra kendisine karşı
olan hislerimi bir level yükseltip, gıcıklık ve uyuzluk kategorisine
çıkartıyorum. Sinema sevgimi her daim pekiştiren ve kendimi bildim bileli hayranı
olduğum Kirk Douglas'a karşı ise, hayranlık derecemi en üst seviyeye
yükseltiyorum ve Spartacus ruhlu efsaneye selam olsun diyor, ömrüne ömür
katmasını diliyorum. Ünlü yönetmen Otto Preminger’in de asil ve kişilikli
karakterine hayran kaldığımı ve uzun yıllar önce izlediğim filmlerini tekrar izleme
sırasına almanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Son olarak, uzun yıllardan beri
severek takip ettiğim Edward G. Robinson içinse büyük bir hayal kırıklığına
uğradığımı belirtiyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum...