14 Nisan 2016 Perşembe




DÜŞÜNCEYE VURULAN PRANGA!

DALTON TRUMBO

Dalton Trumbo, Hollywood tarihinin en başarılı senaryo yazarlarından biriydi. Komünist parti üyeliği ve bu konudaki açık fikirleri hayatını ciddi anlamda sekteye uğratmıştı. Yaşamı boyunca, yediği komünist damgası yüzünden senaryosunu yazdığı efsane filmlerde jenerikte adı farklı isimlerle yer aldı! Uzun yıllar verdiği mücadelenin sonunda, hak ettiği itibarını geri almayı bildi ve yaşamının sonuna kadar düşüncelerini muhafaza ederek, insana özgü tarihin en eski kavgası düşünce özgürlüğünün en önemli savunucularından biri oldu.



Geçtiğimiz Oscar ödül töreninde, en iyi erkek oyuncu dalında Trumbo filmindeki rolüyle aday olan, efsane dizi karakteri Walter White'a (Breaking Bad) hayat veren Bryan Cranston'ın başrolünde yer aldığı bu biyografi türü film, senaristin hayatının en önemli dönüm noktalarına odaklanan başarılı bir çalışma. Başından sonuna sade bir kurgu ve anlatımla ilerleyen filmde, dönemin en ünlü eleştirmeni, Hedda Hopper rolünde Helen Mirren harikalar yaratıyor. Zamanında Time dergisine kapak olan bu eleştirmenden nefret etmek için sayısız neden bu yapımda karşınıza arzı endam ediyor. Müteveffa eş rolünde Diana Lane sade oyunculuğuyla ve Batman & Superman filmindeki Anne Martha rollündeki ahı gitmiş vahı kalmış görüntüden bildiğimiz Lane güzelliğine geri dönmüş olması da artı bir puan ve oyunculuk olarak Cranston'ın altında kesinlikle kalmamış. John Goodman görüntü olarak herhangi bir filmde hiç konuşmayıp, bir köşede otursa bile her zamanki tontişliğiyle yüzünüze devamlı bir tebessüm kondurur. İşte bu filmde de aynı görevi yerine getiriyor, üstelik bol hareket ve replik destekli olarak. Trumbo’nun en yakın dava arkadaşı Arlen Hird rolünde ise Louis C.K. çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Yazarın kızı rolünde Elle Fanning aktivist kişiliği ve aşırı babasına benzeyen yönleriyle filmde iz bırakan bir performansa imza atıyor. Trumbo’nun dönem filmi olması sebebiyle, özellikle kostüm ve makyajlar konusunda kusursuz bir işçiliğin olduğunu söylemek yalan olmaz. Hollywood sinemasının dönem filmi inandırıcılığı konusunda hala eline kolay kolay su dökülemiyor. Cranston'ın oyunculuğuna gelirsek, ödülü alsaydı eğer, "neden ona verdiler" sorusu sorulmayacak kadar kusursuz ve başarılı bir performans. Görüntü yönetimi, ses ve müzikler filme kusursuzca hizmet ediyorlar. Trumbo’yu izlerken, sanatçının uğradığı haksızlıkları gördükçe ve kimseye en ufak bir zararı bile dokunmazken, sırf düşünceleri yüzünden bütün hayatının bir cendere içine hapsolmasını, ister istemez öfke ve isyan duygularıyla çevrili bir halde izliyorsunuz. Bu noktada yazarın, sol görüşlerinin tam anlamıyla perdeye yansıtılmamış olması ve düşünceleri yüzünden hayatının yokuş aşağı ilerlemesini işlemeyi seçen yönetmen açısından bu durum filmin önemli bir eksiği olarak değerlendirilebilir. Buna rağmen yönetmen, Trumbo’nunda dahil olduğu ünlü komünist topluluğu Hollywood 10’lusunun, gerek kendileri ve gerekse ailelerinin yaşadığı ve yıllarca süren haksızlıklarla hayatlarının cehenneme dönmelerini, Trumbo ve ailesi üzerinden gayet başarılı ve inandırıcı bir şekilde seyirciye yansıtmayı başarmış.




Film boyunca birkaç önemli replik hemen kulağınızda yer ediyor! Trumbo’nun hapis hayatı sırasında, kendisini daha önce dışarıdayken vatan haini ilan edip, içeri atmaya çalışan senatörle karşılaşma anı ve aralarında geçen diyalog gerçek suçla, düşünce suçunun arasına anlam olarak çok kalın bir duvar çekiyor. Özellikle John Wayne ile yaptıkları hararetli atışma anında “İkinci Dünya Savaşı sırasında nerede görev yaptınız bay Wayne?” sorusu üzerine vatanseverlik ve vatan hainlerine neler yapılması hakkında nutuklar atan Wayne’in magazin muhabirleri önünde yüzünün aldığı hal görülmeye değer. Özellikle bu sahnede akla hemen ülkemin iki yüzlü politikacıları geliyor ve maalesef her ülkede bu tür iki yüzlülerin her türlü özgürlüğe pranga vurma çabaları aklıma geldikçe sinir kat sayımda artıyor haliyle! Bunların dışında, Edward G.Robinson’la aralarında geçen diyalog ve Kirk Douglas’ın, Hedda Hopper’a verdiği tarihi cevapla, Otto Preminger’in, Exodus’un senaryolaştırılması sırasında yazarın başında beklediği ve aralarında geçen diyaloglarda ustaca yazılmış replikler olarak akılda kalıyor.


Roman Holiday ve The Brave One filmleri ile takma isim kullanarak iki Oscar ödülü kazanan, Spartacus, Papillion, Exodus, Johnny Got His Gun, The Way We Were ve pekçok efsane filmin senaryosunu yazan bu değerli sanatçının hayatını anlatan Trumbo, özellikle 50'li yılların McCarthy soruşturmaları yüzünden hayatları kabusa dönen binlerce insanın neler yaşadığını biraz olsun anlayabilmek adına mutlaka izlenmesi gereken bir film.


Ayrıca eklemek isterim ki, John Wayne nedense eskiden beri ısınamadığım bir isim olmuştur. Bu filmi izledikten sonra kendisine karşı olan hislerimi bir level yükseltip, gıcıklık ve uyuzluk kategorisine çıkartıyorum. Sinema sevgimi her daim pekiştiren ve kendimi bildim bileli hayranı olduğum Kirk Douglas'a karşı ise, hayranlık derecemi en üst seviyeye yükseltiyorum ve Spartacus ruhlu efsaneye selam olsun diyor, ömrüne ömür katmasını diliyorum. Ünlü yönetmen Otto Preminger’in de asil ve kişilikli karakterine hayran kaldığımı ve uzun yıllar önce izlediğim filmlerini tekrar izleme sırasına almanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Son olarak, uzun yıllardan beri severek takip ettiğim Edward G. Robinson içinse büyük bir hayal kırıklığına uğradığımı belirtiyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum...





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder