8 Mayıs 2017 Pazartesi




Nostromo Bilim Kurgu dergisinin 1998 yılında çıkan 3. sayısında yayınlanan, filmin müzik albümüyle ilgili inceleme yazım. Derginin aynı zamanda sahibi olan sevgili dostum Nilgün Birgül’ün düzeltmeleriyle ayrıca değer kazanmış bir çalışmadır…

STARSHIP TROOPERS

1997

YÖNETMEN : PAUL VERHOEVEN
MÜZİK : BASIL POLEDOURIS
ALBÜM YAYINLAYAN FİRMA : VARESE SARABANDE
ALBÜM SÜRESİ : 36.26

BÖCEKLERİ HAFİFE ALMAYIN!

Bilimkurgu; insanoğlunun yüzyıllardır gelecek için kurduğu düşlerin, yarattığı dünyaların tek sözcüklü ifadesi... Günümüzde bilimkurgu öylesine farklı biçimlerde yorumlanıyor ki, herkes kendine özgü bir fikirle gelecek üzerine yeni fenomenler oluşturuyor. Sinema dünyasındaki bilimkurgu filmlerinin yaratıcıları da, yüzyılımızın teknolojik avantajlarından yararlanarak, kendi düşüncelerini ve düş güçlerini perdeye ve dolayısıyla milyonlara aktarabilen şanslı insanlar olsa gerek. Kimi zaman iyi, kimi zaman ise kötü bir geleceğin yansıtıldığı bu dünyaya en az yönetmenler, yapımcılar, senaristler ve oyuncular kadar, filmin müziklerini besteleyen kompozitörlerin de büyük katkısı olduğunu göz ardı etmemek gerek. Çünkü her ne kadar geleceği görsel olarak yaşasak da bir filmin tadına tam olarak varabilmek için, dinleti açısından da benzer duyguları yaşatması gerekiyor. Ne yazık ki biz Türkiyeli bilimkurgu ve serüven sineması tutkunları bu açıdan son derece şanssızız, çünkü müzikleri ve ses efektleri ile kendilerini gerçek anlamda ifade edebilecek bu filmler, ufku dar, öngörüden yoksun, bilinçsiz ve türün seyircisine saygısız film şirketleri tarafından yanlış sinema salonlarında heba ediliyor.


Bilimkurgu sineması tarihine adını yazdırmış filmleri gözümüzün önünden geçirecek olursak, beyninizin bir köşesine işlemiş olan müziğini de mırıldandığınızı fark edersiniz. Seyircinin, özellikle de bilimkurgu izleyicisinin beğenisine sunulan bu müziklerin en büyük özelliği, dinleyeni anında kavrayan vurucu temasıdır. Bu türün zorluğu, gelecek üzerine yapılmasının yansıra, filmin içeriğinde sırıtmayan ve gereken vurucu tema özelliğine harfiyen uyan besteler olmasında yatar.
İşte size türün bu özelliklerine tam anlamıyla uyan ve bilimkurgu severleri özellikle de müzikleriyle ilgilenenleri uçuracak cinsten bir albüm. Rakipsiz, son yılların en iyi "score" albümlerinden biri... Starship Troopers…


Yıllar öncesinin tek kanallı televizyon döneminde zevkle izlediğimiz, A Whale For The Killing dizisinden tanıdığımız ve bundan 16 yıl önce Conan the Barbarian filmine yaptığı müziklerle ustalık mertebesine ulaşan, sinemanın yaşayan (Besteci 2004 yılında kanser hastalığı sebebiyle aramızdan ayrılmıştır) en iyi on bestecisinden biri Basıl Poledouris. Starship Troopers, bestecinin, Flesh and Blood (1985) ve Robocop (1987)’tan sonra Paul Verhoeven’le üçüncü çalışması ve şu ana kadar üstünde en hırslı çalıştıkları projeleri.


Poledouris "score” için yönetmenle işbirliği içinde çalışmış. ”Ben çeşitli temaları deneme aşamasındayken, Paul ana temanın ne olacağı konusunda kararını hemen verdi. Öyle sanıyorum ki, içine az miktarda kader katılmış bir dostluk, kahramanlık ve mücadele öyküsünü temsil eden bir şeyler yakaladık. Paul’un istediği, filmin genelindeki şiddet ve
teknolojiyi insanlaştırabilecek, tematik ve duygusal bir eserdi" diyor besteci.

Bilgisayar destekli binlerce uzaylı katil böceğin doldurduğu bir filmin içinde insani unsur bulabilmek her kompozitörün harcı olmasa gerek. Eğer böyle birine ihtiyaç duyarsanız, bu kişi Robooop'un titanyum zırhında ve Conan'ın çelik kılıcında insanlığı yakalayan Basil Poledouris'ten başkası olabilir mi? Besteci, eserlerine daima asalet ve yoğun bir duygu yüklemeyi bilmiştir, çağdaşlarından farklı olarak.


Starship Troopers, Poledouris'ın kariyerindeki en iddialı çalışmalardan biri ve kesinlikle en değişken olanı. Albümün içeriğine geçecek olursak, fişek gibi bir girişle başlayan yaklaşık bir dakikalık Fed Net March isimli parça ilk dinleyişte herhangi bir ülkenin ulusal marşıymış hissi uyandıran, aslında dünyayı yöneten hükümete bağlı televizyon kanalının gelişen haberleri duyurduğu program cıngılı; hemen arkasından ise filmin ana teması olan Klendathu Drop devreye giriyor. Yoğun vurmalı çalgıların eşliğinde, nefesli enstrümanların ağırlığını hissettirdiği tema, başlangıçta hafif Conan, biraz da The Hunt For Red October'ı anımsatıyorsa da, bu etkiden çarçabuk kurtulup tamamen kendine özgü izler taşıdığını ve akılda kalıcılığıyla rahatça klasikler arasına gireceğini ispatlıyor. Filmin de en can alıcı sahnelerinden biri olan, böceklerin gezegeni Klendathu'ya uzay gemilerinden yapılan çıkartma harekatı sırasında geçen bu çarpıcı başlangıcın ardından giriş yapan Punishment/Asteroid Grazing albümün en iyi bölümlerinden biri. Militarist insan grupları ve bunların uzay gemileri, sürükleyici bir beste ile nefesli ve yaylı çalgıların anlam yüklü ritmi sentezlenerek ifade edilmiş; bu tarz bir betimleme oldukça uzun bir süredir bestecinin alameti farikası durumunda. Bu bölümde orkestranın da döktürdüğünü belirtmek lazım. Dördüncü tema, askerlerin gezegene yaptığı çıkartmanın ardından geliyor ve böceklerle ilk karşılaşma üzerine kurulu. Hareket dozu oldukça yüksek olan bu bölümün bitiminde, filmin en hareketli sahnelerinin yaşandığı bölümleri içeren iki parça artarda devreye giriyor. Böcek gezegeninden alınan imdat çağrısı üzerine burada kurulan seyyar kaleyi kontrole giden askeri birliğin kale içerisinde tuzağa düşüp, bir anda onbinlerce böcekle buran buruna gelip çarpıştıkları sahneleri temsil eden Hopper Canyon ve Bugs filmin nefes kesen görüntüleriyle süper bir uyum sağlıyorlar. Arka arkaya gelen bu üç hareketli bölümün ardından albümün yegane hüzün dolu teması olan Dizzy's Funeral'ı dinliyor ve filmi seyrederken gizlice iki damla gözyaşı dökmekten kendimizi alamıyoruz. Sekizinci parça yeniden harekete dönüşün sinyallerini veriyor. Filmin uzay boşluğunda geçen en heyecanlı sahnesini, Destruction Of Roger Younq ile yaşıyoruz. Devasa uzay gemilerinin, böceklerin gezegenleri için yaptıkları etkili savunma yüzünden birbirine girdiği bölümler nefes kesiyor. Özellikle Poledouris'in orkestra hakimiyeti her haliyle ön plana çıkıyor. Başlarda ana temanın da yer aldığı bu bölümün ardından Brainbug kulaklarımızı şenlendiriyor. Brainbug filmin kilit noktası olmasının yanı sıra albümün de genel bir panoramasını yansıtıyor. Kapanış parçası olan They Will Win, bu tarz filmlerdeki zafer havasını perdeye, görüntülerle tam bir uyum içerisinde yansıtan süper bir tema. Bu onuncu ve son senfonik bölümün ardından albümün asıl sürprizi ile, Zoe Poledouris’in besteleyip seslendirdiği Into It adlı şarkıyla karşılaşıyoruz. Filmle hiçbir ilgisi olmayan bu pop tarzı parçanın filmin hemen başlarındaki bir mezuniyet balosunda geçiyor olması bizi bir nebze rahatlatıyor. Doğrusu babasına daha önce Conan The Barbarian filmine yaptığı oratoryoların sözlerini yazmakta yardımcı olan Zoe'dan daha iyi şeyler beklerdik.


Sonuç olarak, sonundaki gereksiz parçayla, daha tadına varamadan biten süresini hesaba katmazsak, bir film müziğinde olması gereken her şeyin dört dörtlük sunulduğu ve 1998 gönül Oskar’ını bizlerden kazanan bu albüm siz müzikseverlere hararetle tavsiye edilecek bir çalışma.








Youtube bağlantısıyla, ana temayı dinleyebilirsiniz;

https://youtu.be/UwteHQoYfLQ

















1966 - 2017

GENE RODDENBERRY


Uzay, son sınır. Bunlar, yıldız gemisi Atılganın yolculukları. Beş yıllık görevimiz: garip yeni dünyaları keşfetmek, yeni hayat ve yeni medeniyetler bulmak, daha önce hiç kimsenin gitmediği yerlere cesurca gitmek...


Space, the final frontier. These are the voyages of the starship Enterprise. Its five-year mission: to explore strange new worlds, to seek out new life and new civilizations, to boldly go where no man has gone before...



Uzay gemisi Atılganın kaptanı James Tiberius Kirk'ün, 1966 yılında yolculuğuna başlayan Star Trek dizisinin ilk bölümünde yaptığı açılış konuşmasının üzerinden yarım yüzyıl geçti. Dizinin yaratıcısı Gene Roddenbery'nin hayalindeki geleceği tasarladığı ve NBC kanalının yapımcılığında hayata geçen hayallerin bugün ulaştığı nokta, yarattığı dünya çapındaki etki hakikaten muazzam bir başarı. Üç sezonluk bir başlangıcın ardından 1979 tarihinden itibaren, günümüze kadar çekilen toplam 13 sinema filmi, bir tanesi animasyon serisi olmak üzere, 6 televizyon dizisi, sayısız kitap ve çizgi roman, her türlü hediyelik eşya ve diğer ürünlerle milyar dolarlık bir pazar haline gelen Star Trek...

Yıldız gemisi Atılgan, 1966 - 1968 arası üç sezonluk maceranın ardından, 1973 yılında animasyon serisiyle yoluna devam etti. 1978 yılına geldiğimizde Paramount, 12 bölümlük Mr.Spock hariç, orijinal mürettebatla yeni bir seriye hazırlanırken, Star Wars'un olağanüstü başarısı üzerine, dizi projesinden vazgeçip, sinema filmi çekilmesine karar verir. Böylece efsane yönetmen Robert Wise'ın yönetiminde, Star Trek: The Motion Picture 1979 yılında ilk sinema filmiyle, bonus olarak Mr. Spock'un da mürettebata katılmasıyla, beyaz perde de yerini alır. İlk altı filmde eski, sonraki dört filmde, yeni nesil mürettebat yer alır. 2006 yılından itibaren J.J.Abrams önderliğinde seriye yeniden soluk aldıran ve sonuncusu geçtiğimiz yıl vizyona giren üç film daha çekilir. Televizyon cephesinde ise 1987 yılıyla birlikte tam 7 sezon sürecek, Star Trek: The Next Generation başlar. Tüm Star Trek dizileri içerisinde en başarılı seri bu olur. Kaptan Jean-Luc Piccard ile, yeni mürettebat, maceradan maceraya koşarlar. 1991 yılına geldiğimizde, dizinin yaratıcısı Gene Roddenberry aramızdan ayrılır ve külleri Colombia uzay mekiğiyle uzaya gönderilir. 1993 yılında yeni dizi gelir, Star Trek: Deep Space Nine. Bu seriyi, 1995 yılında 7 sezon sürecek Star Trek: Voyager takip eder ve 2001 yılında 4 sezonluk Enterprise, serinin şimdilik son dizisi olur. 2017 yılında beyaz camda uzun bir aradan sonra gösterime girecek olan yeni dizi, Star Trek: Discovery serisini merakla bekliyoruz...


1972 yılında TRT'de gösterilmeye başlanan diziyi açıkçası hayal meyal hatırlıyorum. Dört veya beş yaşımda merakla ekran karşısında oturup, hayranlıkla izlediğime eminim, çünkü net şekilde bazı sahneler hiç aklımdan çıkmamış ve yıllar sonra ilk serinin DVD'lerini alıp izlediğimde, aklımda kalan sahneleri hatırlamak hoş bir deneyim olmuştu. Uzay Yolu'nun TRT yıllarından, Türkçe'mize kazandırdığı, bilgisayar, ışık hızı, ışınlama gibi pek çok terim olduğu gibi, Kaptan Kirk'ün, "ışınla beni Scotty" ve Doktor McCoy'un "Ölmüş Jim" replikleri hafızalara kazınmıştır. Özellikle, Mr. Spock karakterine sesiyle hayat veren, dublaj sanatçısı Erol Amaç unutulmazlar arasına girmiştir.


1973, Star Trek ve ülkemiz açısından önemli bir yıldır. "Turist Ömer Uzay Yolunda" Sadri Alışık ve dizinin seslendirme sanatçılarıyla, yönetmen Hulki Saner tarafından çekilir ve o dönem sinemalarda büyük bir ilgiyle karşılanır. Özellikle, Turist Ömer'in, Mr. Spock'a "kabakulak" diye hitap etmesi ve şamatanın bir an bile eksilmediği film, sinema tarihinde de, çekilen ilk Star Trek filmi olmasıyla ayrıca önem arz etmektedir.
Star Trek serisinin kısaca müziklerinden bahsetmemiz gerekirse, besteci Alexander Coruage'ın unutulmaz ana teması, neredeyse dizinin kendisi kadar önemlidir. 1960'lı yılların, orkestra destekli soundunu kullanan bestecinin teması, bugüne kadar çekilen bütün sinema filmlerinde jenerik başlangıçlarında kullanılmıştır. 1979 tarihli ilk sinema filminin müzikleri ise efsane besteci Jerry Goldsmith'e emanet edilir. Besteci, aynı zamanda Alexander Coruage ile yakın arkadaş olmaları sebebiyle, önce dizinin bestesiyle girişi yapar ve üstüne, tüm zamanların en unutulmaz ana temalarından birini besteleyerek, Star Trek'in çıtasını daha da yukarılara taşır.


Star Trek fenomeni, çizgi roman alanında da çok fazla ilgi görmüştür. Marvel tarafından çıkartılan ve neredeyse tüm dünyada yayınlanan seriyi ülkemizde 80'li yıllarda Alfa Yayınları satışa çıkarmıştır. Çizgi roman merakımın başladığı yıllarda, televizyon ve sinemada büyük bir ilgi ve merakla takip ettiğim Star Trek çizgi romanlarına da kayıtsız kalmamış ve neredeyse çıkan bütün fasikülleri edinmiştim. Günümüzde çizgi roman yayınları halen devam etmektedir...


21. yüzyılda, Üçüncü Dünya Savaşının yıkıntıları arasından ayağa kalkmaya çalışan insanoğlu ve onlarla ilk teması gerçekleştiren, Vulcan ırkının işbirliği neticesinde kurulan, Birleşik Gezegenler Federasyonunun, hayatımıza girişinden bugüne geçen elli yıllık sürede, insanoğlu haris hırslarının peşinde koşmaya devam ediyor. Bu umarsızca gidişat bizleri küresel bir felakete sürükler mi bilemiyoruz ama Gene Roddenberry'nin yarattığı, her bireyin, barış içinde yaşadığı, sınırların, dil ve ırk farklılığının olmadığı, kısacası birleşmiş bir Dünyanın varlığını hayal etmek bile insanın içini biraz olsun gelecek adına umutlandırmaya yetiyor. Daha önce kimsenin gitmediği yerlere, cesurca gidebilmek... Günün birinde, neden olmasın?