ALAN SILVESTRI İLE İLK KARŞILAŞMANIN HEYECAN VERİCİ MÜZİKLERİ!
Dünya son
iki yüz yıllık süreçte yaşadığı sanayi devrimiyle birlikte, teknolojik açıdan
da büyük bir ilerleme kaydetti. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından
sonra yaşadığımız ilerleme hakikaten akıllara zarar! İnsanoğlu sadece sanayi
devrimiyle birlikte değil, tarım toplumu ve hatta öncesinde avcı-toplayıcı
konumundayken bile gökyüzüne yoğun bir ilgi duyuyordu. Başının üstünde hareket
eden milyarlarca noktanın saçtığı kimi sönük kimi parlak ışıkların ne anlama
geldiğini hep merak etti. Bu merak binlerce yıllık süreç içerisinde insanoğlu
tarafından farklı şekillerde tanımlandı. Gökyüzünde gördüklerinden Tanrıları
yarattı. Aklının daha fazla ermeye başladığı zamanlarda sırlarını çözmeye
çabaladı. Yolunu bulmak için kullandı. Efsaneler yaratmak için ve gerektiğinde
kurbanlar vermek için. Üstünde yaşadığı gezegeni keşfetmeye başladıkça,
çevresinde ve ötesinde neler olduğunu daha fazla merak etmeye başladı.
Gökyüzüne merak salan bilim insanları, Dünyanın
yuvarlak olduğunu keşfetti, güneş sistemini ve diğer gezegenleri gördü ve
onlara birer isim verdi. Teknoloji ilerleyip, toplum bağnazlıktan kurtulmaya
başladıkça, gökyüzüne olan ilgi oraya ulaşma isteğiyle yer değiştirdi. Adeta
bir tutku haline geldi bu istek. Nihayetinde insan kendini gökyüzünde
bulduğunda, yıldızlara daha fazla yaklaşmıştı ve günün birinde onlara ulaşma
amacının gerçekleşeceğini artık biliyordu. Bilim ve teknolojinin verimli
birlikteliği nihayet gökyüzü ve ötesinin kapılarını açtığında hala emekleme
aşamasında olan insan denen hayvan türü de, yaşadığı gezegenin ötesine elini
uzatmıştı. Artık "Evrende yalnız mıyız?" sorusu insanın beynini daha
fazla kurcalar ve meraklandırır bir hale gelmişti.
Hatırladığım kadarıyla soğuk bir İstanbul günüydü ve açıkçası
hangi gündü hatırlamıyorum. Her zamanki gibi İstiklal Caddesinde bir aşağı bir
yukarı dolanırken girdiğim ve adını hatırlayamadığım bir kitapçıda rastladım
Mesaj romanına. Carl Sagan adı gözüme çarpmıştı önce. Cosmos belgeselini büyük
bir keyifle izlediğim ve o günkü şahsi fikrimce yaşayan en önemli bilim
insanlarından biri olarak gördüğüm hatta bu fikrimin bugün bile neredeyse
değişmediği Carl Sagan'ın yazdığı bir romanı almamak sanırım aptallık ötesi
olurdu. Sanırım kelimesini şu anda kullanıyorum ama muhtemelen bilim kurgu
kitapları açısından açlık çektiğimiz zamanlarda bulduğum bu kitabın üstüne
plonjon yaptığımı bile hayal meyal hatırlıyorum. Göz numaramın artması
tehlikesini göze alarak beş yüz küsur sayfalık kitabı sanırım bir hafta
dolmadan bitirmiştim. Hayatını gökyüzüne adamış bir bilim insanından, kendi
türünün inancını, merakını ve kimi zaman aşırıya kaçan tutkusunu kusursuz bir
şekilde işlediği bu harika romanı geçen yıllar zarfında bir kere daha okuma
keyfini tatmıştım. Özellikle 1997 yapımı Robert Zemeckis yönetiminde çekilen
sinema filminden sonra kitabı tekrar okumak, sağlıklı bir karşılaştırma yapmak
açısından yararlı olmuştu. Kitabı aldıktan üç dört yıl sonra filminin
çekileceğini öğrendiğim zaman duyduğum heyecanı tarif edemem çünkü
hatırlamıyorum. Ancak kesinlikle harika bir haber olduğunu ve ortaya iyi
seçilmiş ellerden harika bir film çıkacağına dair net bir düşüncenin kafamda
zuhur ettiğine de eminim.
Küçük Ellie babasına sorar: "Evrende yalnız mıyız?",
babası kısa ve net bir cevap verir: "Eğer yalnızsak çok büyük bir alan
boşa gitmiş demektir." Mesaj filmini sinemada hangi ay ve nasıl bir hava
durumu eşliğinde izlediğimi hatırlamıyorum ama Emek sinemasında izlediğimi
kesinlikle hatırlıyorum. Tarihi yapının o eski kokusu ciğerlerime nüfuz ederken
yukarıda yazdığım repliği adeta kitaptan okuyormuş hissiyle oyuncuyla birlikte
tekrar ettiğimi ve yüzüme bir tebessüm yayıldığını hatırlamak istediğimi ve
muhtemelen şimdi uydurduğum bu anının gerçek olmasını dilediğimi itiraf
etmeliyim. Kitaba göre bir hayli radikal değişimlerin yapıldığı film, Carl Sagan'ın
da danışmanlığında çekildiği için beni rahatsız etmemişti. Aksine türün
başyapıtlarından biri olacağına kesin gözüyle baktığım film hakikaten de geçen
bunca yılın ardından hala büyük bir keyifle izleniyor ve üzerine hararetli
tartışmalar yapılıyor. Kitabın ana karakteri Ellie'den fazlasıyla etkilenmiş
biri olarak, Jodie Foster bu rol için hakikaten biçilmiş kaftandı diyebilirim.
Uzun bir süreye sahip olan filmin her dakikasında artan heyecan perdeye çok
başarılı bir şekilde yansıyor ve heyecana notalarıyla eşlik eden, yönetmen
Zemeckis'in daimi bestecisi Alan Silvestri'nin müzikleri mevcut adrenalini daha
da katlayarak yükseltiyor. Büyüdüğünde başarılı bir astronom olan Doktor
Eleanor Arroway'in hikâyesine odaklanıyoruz. Ellie'nin yaşamındaki odak noktası
sonsuz sayıdaki yıldızlardan birinden gelecek bir sinyal ve sonunda Vega
yıldızından gelen sinyalle bu hayali gerçek oluyor. Gelen sinyal çözüldüğünde
garip bir aracın yapım şeması olduğu anlaşılıyor. Düşman mı yoksa dost mu
olduğu anlaşılamayan yabancı bir uygarlığın gönderdiği sinyallerin izinde
makinenin inşa edilmesine karar veriliyor ve bu noktadan itibaren makineyle
kimin gideceğinin tartışmaları başlıyor ve inanç üzerine tartışmalar da bu
noktadan itibaren daha fazla kendini hissettirmeye başlıyor. Aynı zamanda
hükümete danışmanlık yapan ve Ellie'nin yıllar önce kısa süreli bir ilişki
yaşadığı, Matthew McConaughey'in canlandırdığı Peder Palmer Joss karakterinin
araçla kimin gideceğine karar veren komisyonun içinde olması, olayların farklı
boyutlara kaymasına yol açacaktır. Dönemi itibariyle bugün bile sırıtmayan
mükemmel efektleri ve adeta yıldızlar geçidini andıran başarılı oyuncularıyla,
bilim kurgunun zirvesidir adeta Contact! Carl Sagan'ın danışman olarak destek
verdiği filmin kitabına göre yapılan değişiklileri film içinde sırıtmadığı
gibi, yazarın onayıyla yapıldığını da ayrıca belirtmekte fayda var. Sagan gibi
efsane bir bilim insanının yüreğe dokunan kitabının böylesine başarılı şekilde
sinemaya uyarlanmasıyla bilim kurgu sinemasında zirvedeki yerini koruyan
Contact, Alan Silvestri'nin başarılı dokunuşuyla kulaklarımıza uzak
galaksilerden notalarla mesaj taşıyor adeta.
1950'de NewYork'ta dünyaya gelen Alan Silvestri, 15 yaşındayken beyzbol
kariyeri yerine müzik kariyerinde basamakları nasıl çıkarım düşüncesiyle
kendini Boston'da Berklee müzik okulunda bulur. Daha sonrasında Las Vegas'a
taşınan besteci burada R&B efsanesi Wayne Cochran ile turnelere çıkmaya
başlar. Silvestri Las Vegas'ta aranjör olarak kariyerine devam ederken bir
arkadaşının albüm düzenlemelerini yapmak üzere Los Angeles'a gider ve burada
Quincy Jones'la pek çok projede çalışmış olan Bradford Craig'le tanışır. Bu
tanışma adeta hayatında bir dönüm noktası olacaktır. Küçük bir prodüksiyon
şirketi, çektiği düşük bütçeli bir filme Craig'den besteci bulmasını ister.
Craig böylece henüz 22 yaşında olan Silvestri'ye ilk işini kazandırır ve The
Doberman Gang filminin müzikleriyle Alan Silvestri sektöre ilk adımını atar.
Besteci 1978 yılına kadar düşük bütçeli film
müzikleriyle kariyerine devam ederken, TV dizisi Chip ile dikkatleri üzerine
çekmeyi başarır. 1984 yılına geldiğimizde bestecinin kariyerindeki asıl dönüm
noktası gerçekleşir. Chip dizisinin müzik editörlerinden biri üzerinde
çalıştığı bir projeyle ilgili gerekli müzikal etkiyi bir türlü yakalayamaz ve
Silvestri'yi arar. Filmin yönetmeni Robert Zemeckis ile bir görüşme ayarlanır
ve Michael Douglas ile Kathleen Turner ikilisini bir araya getiren serüven
filmi Romancing The Stone için anlaşma sağlanır. Silvestri filmin ana temasıyla
ilgili üç dakikalık bir demo hazırlar ve bütün gece süren ve ertesi güne sarkan
görüşmeler neticesinde ikili arasında daimi bir işbirliğinin ilk adımları da
atılmış olur. Karşılaştıkları gün aynı renkte iki kazak giymiş olan bu iki adam
günümüze kadar ulaşan sağlam bir birliktelik neticesinde Back To The Future
serisi başta olmak üzere, Forrest Gump ve Contact gibi pek çok efsane işe imza
atarlar.
Kariyeri boyunca Oscar dışında pek çok ödül kazanan başarılı
besteci yoğun bir tempoda çalışmaya ve üretmeye devam ediyor. Halen Kuzey
California'da Monterey yarımadasında ailesiyle beraber yaşayan besteci aynı
zamanda Carmel vadisinde kurduğu Silvestri bağlarında müzik dışında leziz şaraplar
üretmekle uğraşıyor. Pek çok marka altında şarap üreten besteci "Müzik ve
şarap yapımında sanatın ve bilimin harmanlaması gerekiyor, tıpkı notaların
kendi sesini melodiye getirdiği gibi, her asma da şaraba kendi benzersiz
kişiliğini getiriyor" diyor. Pilotluk lisansı da olan Silvestri iş
toplantıları için sık sık tek motorlu uçağıyla Los Angeles ve evi arasında
mekik dokuyor ve notalara can vermeye devam ediyor.
"Bir avuç kumda aşağı yukarı 10.000
kum tanesi vardır. Göğün açık ve yıldızların görülebilir olduğu bir gecede
görebildiğimiz yıldız sayısı bir avuç kum tanelerinin sayısından daha azdır.
Ama görebildiğimiz yıldızlar, var olan yıldızların yalnızca ufak bir bölümüdür.
Ölçü kavramını aşan bir güzellikte olan evrende bulunan yıldızların toplam
sayısı yeryüzündeki tüm kumsallardaki kum tanelerinden daha çoktur..."
1984 Yılından beri günümüze kadar geçen 33
yıllık sürede sayısız başyapıta imza atan Silvestri ve Zemeckis ikilisini 1997
yılında bir araya getiren Contact, özellikle 1994 yılında Forrest Gump'la elde
ettikleri başarının ardından merakla beklenen bir yapımdı. Filmin müzikleri
genel olarak sakin bir atmosfere sahip. Silvestrinin geleneksel olarak
kullandığı tempolu parçalar bu albümde daha az. Orkestra yönetimini her zamanki
gibi kendisi yapan bestecinin ana tema olarak sık sık kullandığı beste, bilim
kurgu türüne uygun ve akılda kalıcı bir melodi. İlk olarak 13 parçalık bir
albüm olarak raflarda yerini alan soundtrack albüm üzerine “Complete Score”
adıyla filmdeki müziklerin tamamını kapsayan yaklaşık 1 saatlik süresiyle 28
parçalık bir albüm daha piyasaya sürüldü. Klasik müzik tekniğini sonuna kadar
başarıyla kullanan besteci, yaylı çalgılara biraz daha ağırlık vermiş. Piyano
ağırlıklı parçalar da yer alıyor albümde ancak bu parçalardan bir Forrest Gump’ın
ana temasının ihtişamını beklememiz pek doğru olmaz. Besteci açıkçası
kariyerinin en başarılı çalışması olmasa da, keyifle dinlenen ve akılda
kalıcılık bırakan bir albüm hazırlamış. Contact soundtrack albüm olarak,
arşivcilerin mutlaka elinde olması gereken, türün başarılı örneklerinden biri.
Dünya ve milyonlarca sesin birbirine
karıştığı ve kaosu oluşturduğu evimiz. Kamera yavaş yavaş gezegenimizden
uzaklaşırken, sesler de azalmaya başlıyor. Galaksimiz içinde yer alan
gezegenleri geride bırakıp daha da uzaklaşmaya başladıkça olağanüstü görüntüler
eşliğinde sesler hem azalmaya başlıyor hem de zamanda geriye doğru gidiyor ve
artık tamamen duyulmaz oluyorlar. Etkileyici bir giriş sahnesi ve evrenin
sonsuz boşluğunda sessizliğin hakim olduğu sonsuzluğun küçük Ellie'nin göz
bebeğinde bitişi.
Küçük Ellie ile tanışma anımız. Ünlü
"Sadece biz varsak, korkunç bir yer israfı demektir," repliğinin
geçtiği sahnedeyiz. Piyanoyla beraber orkestranın uyumlu ve yumuşak girişiyle
birlikte Adagio (yavaş tempo) olarak ana tema karşılıyor bizi burada.
Ellie'nin telsiz başında olduğu
sahneden büyümüş ve artık bilim insanı mertebesine ulaşmış Dr. Eleanor
Arroway'e geçiş yapıyoruz. Sakin bir başlangıçla flüt eşliğinde giriş yapan
orkestra, nefeslilerin devreye girmesiyle yavaşça yükseliyor ve yaylılarla
beraber filmin ana teması sarıyor kulaklarımızı. Dr. Arroway'in görev yapacağı
Arecibo teleskobu etrafında dönen parça bütün albüm boyunca sık sık duyacağımız
güçlü bir beste.
Eleanor ve Peder Palmer Joss'un ilk
karşılaşma anındayız. Ana temanın piyanoyla Adagio bir giriş yaptığı parça,
yaylıların devreye girmesiyle ağır tempoda çalmaya devam ediyor.
Tekrar çocukluğuna döndüğümüz Ellie'nin,
kalp krizi sonucu kaybettiği babasına yardım etmeye çalıştığı sahnedeyiz.
Piyano ve orkestranın gerilim yüklü girişiyle sahnenin bütün yoğunluğunu
hissediyoruz. Hafif iniş ve çıkışlarla desteklenen parçanın albümün geneline
yayılan yumuşak havadan ayrıldığını söyleyebiliriz.
Ellie'nin matem anı. Ana temanın
piyano önderliğinde Adagio olarak kısa bir geçişini dinliyoruz.
New Mexico VLA tesislerindeyiz. Gizemli
milyarder Hadden'dan araştırma parası koparmayı başaran Eleanor, çölde 27 radyo
teleskobundan sonsuz boşluğu dinliyor. Gün batımında Eleanor çölde uçsuz
bucaksız vadinin ucunda otururken orkestranın ağır tempoyla çaldığı huzur
verici kısa bir geçiş parçası.
Sinyalin ilk alındığı an ve orkestranın
ayağa kalktığı bölüm. Agitato (Hızlı, sarsıntılı, heyecanlı) bir tonda albümün
en hareketli parçalarından birini dinliyoruz. Yaylı ve vurmalı çalgıların arasından
yükselen nefeslilerle beraber Eleanor'un keşfettiği gizemli sinyalin peşine
takılıyoruz. Bu noktadan itibaren insanlık tarihinin en önemli keşfine ve bu
keşfi sahiplenme yarışına tanıklık ediyoruz.
Sinyali tespit ettikten sonra doğrulama
çabasında olan ekibe eşlik eden, yaylı ağırlıklı yumuşak bir geçiş parçası
daha.
Bütün Dünya ayaktadır ve VLC merkezi
hükümet ve askeri yetkililerin istilasına uğramıştır adeta. Ekibin ikinci bir
sinyal keşfi ve buldukları TV sinyalini netleştirme çabaları sonucu ortaya
çıkan Adolf Hitler'in Berlin Olimpiyatları açılış konuşmasının ekrana
gelmesiyle gerilim dozu hayli fazla bir parça eşlik ediyor bize. Ağır tempodan
yükselen orkestranın farklı seslerle desteklendiği kısa bir parça.
Ekibin gelen sinyalleri çözdüğü ve
şifrelenmiş metin sayfalarına ulaştığı anı temsil eden orkestranın hafif tonda
yine yaylı çalgılar liderliğinde ilerlediği bir geçiş müziği.
Eleanor ve gizemli milyarder Hadden'in ilk
karşılaşması. Çok hafif bir orkestra girişi ve atonal tonda ilerleyen bir
parça. Nefeslilerin dahil olmasıyla gizemli havasını sürdüren beste, gizemli
tondaki havasını parça sonuna kadar sürdürüyor. İşverenle yapılan enteresan sohbetin
altına döşeli müziğin ritmi, Hadden'ın bir türlü doğru sıralaması yapılamayan
mesaj metinleriyle ilgili tavsiyesiyle doruk noktaya çıkıyor. Albümün yegane
uzun süreli parçalarından biri ve atonal atmosferini sonlara doğru yaptığı iniş
çıkışlarla devam ettirip farklı elektronik enstrümanların araya girişiyle
orkestranın tüm enstrümanlarının birlikte zirveye ulaşmasıyla sonlanıyor.
Sırrı çözülen mesaj ve yapımına karar
verilen makineyle kimin gideceği tartışmalarının ortasında kalan Eleanor ve
Joss. Makineyle gitmek isteyen Eleanor ve seçici kurulda yer alan Peder Joss
arasında geçen diyaloğa eşlik eden ana temanın ağırlıkta olduğu bir parça
dinliyoruz.
Filmin can alıcı sahnelerinden birindeyiz.
Seçici kurulun önünde soruları cevaplayan Eleanor ve ona "Tanrı'ya inanır
mısınız Dr. Arroway" sorusunu soran Peder Palmer Joss. Hafif duygusal
tonda yaylılarla ilerleyen ve Eleanor'un soru karşısındaki zor anlarını
yansıtan ortalarda piyano desteği alan hüzünlü bir parça.
David Drumlin'in yarışı kazanması ve
kameralar önünde yaptığı açıklama ardından, inşaatı biten muhteşem makinenin
ilk defa arzı endam ettiği sahnede parça, başlangıcı piyano girişiyle Adagio
tondan yapıyor ve yavaşça yaylıların devreye girmesiyle Affettuoso (taşkın bir
duyguyla) tonda yükseliyor, yapının görünmesiyle beraber bütün orkestranın
ihtişamlı yükselişiyle son buluyor.
Kilit noktadayız. Makinenin test aşaması
ve kontrol merkezinden ilk test aşamasını izlerken orkestra yaylıların güçlü
girişiyle kulaklarımızı dolduruyor. Test ilerledikçe parçanın seyri normal
devam ediyor. Merkezde görevli Eleanor dikkatle test aşamasını takip ederken
fonda ilerleyen parça hafif gizemli ve gerilim dozu yükselip alçalan bir hal
alıyor. Makinenin her saniye hızlanış anını takip ederken orkestrada
hareketlenme başlıyor ve aniden gerilim düzeyi yükselmeye başlıyor. Eleanor'un
fark ettiği güvenlik problemi ardından beste belirli aralıklarla yükselip
alçalan bir hal alıyor. Elektronik seslere orkestranın yüksek sesli katılımı
karışıyor, parça en yüksek zirveye ulaşıyor ve bir fanatiğin sabotajı sonucu
makinede meydana gelen korkunç patlamayla aniden kesiliyor.
Makinenin yok olmasıyla büyük bir şoka
giren Eleanor'a, kaldığı odaya vardığında, daimi patronu Hadden'ın, Rusların
MIR uzay istasyonu aracılığıyla görüntülü bağlanmasıyla fonda hafif bir tonda
ilerleyen orkestrayı dinliyoruz. Yine gizemli bir atmosfer hakim parçaya ve
ilerledikçe Japonya'nın Hokkaido adasında inşa edilen ikinci bir makinenin
olduğunu öğrendiğimizde orkestra gerilimli atmosferden sıyrılarak yükseliyor ve
en üst noktada sonlanıyor.
Yeni makinenin inşa edildiği Hokkaido
adasındayız. Görkemli bir giriş yapan orkestra tempoyu düşürüyor ve hafif bir
tempoda adaya varan Eleanor'u takip ediyor.
Eleanor sonunda makinenin girişinde ve
yolcu bölümüne girişiyle beraber orkestra da devreye giriyor ve kapı yavaşça
üzerine kapanırken yaylıların eşlik ettiği Adagio tonda ilerleyen parça yavaşça
yükselişe geçiyor ve kapının kapanmasıyla kesiliyor.
Makinenin içindeyiz. Çalıştırma işlemi
başlatıldı ve orkestra devrede. Gerilim dozu fazlasıyla hissedilen bir parça.
Makinenin çalışma hızı arttıkça parçanın gerilim düzeyi ve tonu da hızlanıyor. Silvestri'nin
tipik hareketli parçalarından birini dinliyoruz. Alet çalışma modunda son
aşamaya geliyor ve yaylılarla nefesliler tam anlamıyla coşmuş durumda. Alet tam
kapasiteye geliyor ve Eleanor artık gitmeye hazır. Orkestra tam anlamıyla
sahneyle bütünleşmiş durumda, artık fırlatma için geri sayım veriliyor ve
aletin fırlatılmasıyla beraber orkestra susuyor.
Eleanor solucan deliğinde ilerlerken
aniden duruyor ve ilk durağında olağanüstü görüntüler eşliğinde elektronik
seslerin ağırlıkta olduğu bir beste çok kısa bir süre ona eşlik ediyor. Bu kısa
duruşun bitişiyle solucan deliği yolculuğu devam ediyor.
Ani bir duruş daha ve harika görüntüler
eşliğinde bir önceki parçanın devamını dinliyoruz ve yolculuk tüm hızıyla
yeniden başlıyor.
Muhteşem görüntüler eşliğinde giriş yapan
orkestra ve Eleanor'un görülesi tepkisine ana temayla cevap veren orkestranın
yaylılar ve piyano eşliğinde ilerleyişi. Eleanor’un tam burada dediği gibi,
"Bir şair göndermeliydiler!".
İlk karşılaşma anı, uçsuz bucaksız bir
kumsal. Küçük Ellie'nin çizdiği resimlere benzeyen bir sahil. Eleanor kumsalda
ilerlerken elektronik seslerle destekli orkestra da ona eşlik ediyor. Başının
üzerinde milyarlarca yıldız var ve kendisine uzaktan ilerleyen bir silueti
gördüğünde piyanonun can alıcı sesini işitiyoruz, siluetin Eleanor'un babasına
dönüşmesiyle beste duygu yoğunluğunda zirve yapıyor. Eleanor'un anılarını
kullanarak oluşturdukları sahnede dünya dışı uygarlıkla ilk temas anı bütün
albümün en duygusal parçasını kulaklarımıza getiriyor. "Küçük adımlar
Ellie, küçük adımlar..." Orkestranın ana temayı tüm ihtişamıyla icra
ettiği anda yabancı varlığın tekrarladığı bu cümleyle parçanın finaline
geliyoruz.
Eleanor'un geri dönüşüyle beraber aletin
çalışıp çalışmadığı yönünde ikileme düşen yetkililerin ve Eleanor'un uzun bir
süre gittiğini ısrarla vurguladığı bölümde sahneye eşlik eden, hafif gerilim
yüklü bir geçiş parçasını dinliyoruz.
Doktor Eleanor Arroway'in soruşturma
komitesi önünde verdiği ifadede yaptığı muhteşem kapanış konuşmasıyla beraber
piyanoyla birlikte yaylıların devreye girişi ve sahnenin bütün yoğunluğunu
veren Adagio tonda ilerleyen duygusal bir parça. Eleanor ve Joss ikilisinin
kongre binası dışına çıktıklarında kendilerine destek veren halkın arasından
ilerleyişlerini taçlandıran beste ağır temposunu görkemli bir yükselişle
sonlandırıyor.
18 ay sonrasına gidiyoruz ve Eleanor yine
New Mexico VLA tesislerinde. Ana tema sarıyor çevremizi. Gün batarken vadinin
ucunda Eleanor milyarlarca yıldızın altında dururken orkestra en duygusal
kapanış anını piyano ve yaylılar eşliğinde yapıyor. Sahne kapanırken yıldızlara
dönen kamera "For Carl" ibaresiyle yaratıcısına selam gönderiyor ve
piyanonun son tuş sesiyle, son notayı da uzayın sonsuz boşluğuna gönderiyoruz.
Yedi dakikadan fazla süren filmin kapanış
jeneriğini dinliyoruz. Ana temayla giriş yapan parça albümün genelinde olduğu
gibi piyanoyla yaptığı Adagio girişin ardından orkestranın Affettuoso tona
dönüşüyle şahlanıyor ve ardından albüm içerisinde yer alan diğer parçaların
devreye girişiyle kulaklara enfes bir ziyafet çekiyor. Bu parça albümün adeta
tek başına özeti diyebiliriz. Bütün duygusal ve gerilim dolu anları arka arkaya
yansıtan, Alan Silvestri'nin tüm ustalığını, özellikle kusursuz orkestra
yönetimiyle taçlandırdığı muhteşem bir beste bu. Parça, ağır ağır piyanonun
tuşlarına son vuruşlarla birlikte, orkestra eşliğinde hüzünlü ve bir o kadar
umutlu bir halde sonlanıyor.
Contact film olarak Bilim Kurgu türünün en
iyi örneklerinden biri olmayı halen sürdürüyor. Bu başarının en önemli mimarı
tabi ki Carl Sagan! Bu muhteşem ilk karşılaşma örneğini roman olarak büyük bir
başarıyla bizlere sunarken, sinema filmi olarak da kusursuz bir başyapıtın
ortaya çıkmasında büyük emekleri olan böylesine önemli bir bilim insanının,
bilim dünyasına olan etkilerinin halen devam ediyor olması ayrıca çok önemli ve
hayranlık uyandıran bir konu. Alan Silvestri'nin incelediğimiz albümü yaklaşık
yüzelli dakika süren filmde yaklaşık altmış dakikalık bir süreyi içeriyor.
Bestecinin özellikle pek çok sahnede müziği kullanmadığını ve kullandığı
yerlerde de olabildiğince duygusal bir tempo tercih ettiğini görüyoruz. Birkaç
yerdeki hareketli ve gerilim düzeyi üst seviyelere çıkan parçaları saymazsak
eğer, albümün neredeyse tamamı duygu yoğunluğu üst düzeyde parçalardan
oluşuyor. Piyano ile yaylı çalgılara verilen ağırlık ve bestelerin kullanıldığı
sahnelerle olan kusursuz uyumu, bestecinin profesyonel yaklaşımının bir
yansıması oluyor. Tabi ki bestecinin en iyi albümü değil Contact. Ancak akılda
kalıcı ana temasıyla ve filmin içinde dinleyiciyi boğmayan hafif besteleriyle
kusursuz bir albüm olmayı başarıyor. Son sözleri kongre binasındaki
ifadesiyle Eleanor söylesin;
"Bunu paylaşabilmeyi isterdim...
İsterdim ki, herkes bir an için bile olsa, o azameti, tevazu ve umudu
hissedebilsin. Bunu arzulamaya devam edeceğim..."