YAPAY ZEKANIN RUHUNA DOKUNAN TEMALAR,
JOHN WILLIAMS
Karbon bazlı androidler olarak insanoğlu yaklaşık
yedi bin yıllık yazılı serüveni boyunca kendi türünü üstün gördü ve üstünlüğü
kanıtlamak adına yaptıkları tarih sayfalarında hâlâ ibretle okunmaya devam
ediyor. Din ile harmanlayıp desteklediği üstünlük vasfını yaratıcılık anlamında
da taçlandırmak adına kendi zekâsından daha ileri akılları oluşturmak için
günümüzde doludizgin ve biraz da kontrolsüz bir hızla ilerliyor. Artık yapay
zekâ olarak adlandırdığımız şimdilik zararsız ve bizlerin işlerini
kolaylaştırıcı gibi görünen bu makineler günün birinde kendi kararlarını
vermeye başladıklarında, tozpembe bir dünya hayalini kenara bırakmak ve belki
de hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalabiliriz. Tabii ki tam tersi de
olabilir, negatif bakış açısını pozitife çevirirsek, hiçbir sorun yaşamadan,
yarattığımız, hayat verdiğimiz, bizden daha akıllı ve daha güçlü olan yapay
zekâlarla mutlu mesut bir yaşam olasılığını da göz ardı etmemek gerek!
Stanley Kubrick kuşkusuz sinema tarihinin en
önemli ve en başarılı yönetmenlerinden biri. Çektiği film sayısının azlığını
düşünürsek, muazzam yeteneğini ve dehasını bu kadar az çalışmayla nasıl
kanıtladığını biraz daha iyi anlayabiliriz. Bilim Kurgu sinemasında mihenk
taşlarından biri olarak kabul edilen 1968 yapımı 2001: A Space Odyssey filmiyle
türü A kategorisine taşıyan efsane isim ölmeden önce son bir proje üzerinde
çalışıyordu ve bunu gerçekleştirmek için sinema sektörünün özellikle teknik ve
efekt açısından yetersiz olduğunu düşünüyordu. Yapay zekâ üzerine kafasında
tasarladığı hikâyeyi hayata geçirmek adına karar vermesi için, bir başka dâhi
yönetmen olan Steven Spielberg imzalı 1993 yapımı Jurassic Park filmini görmesi
yeterli olmuştu. 1999 yılında aramızdan ayrılana kadar hayalindeki filmin
hazırlıklarını sürdüren Kubrick, son rüyasını gerçekleştiremeden öldükten sonra
devreye Spielberg'in girmesiyle proje yeniden ivme kazanır ve nihayetinde 2001
yılında Artificial Intelligence vizyona girer. ‘99 yapımı The Sixth Sense
filminin unutulmaz çocuk oyuncusu Haley Joel Osment'ın muhteşem oyunculuğu
önderliğinde, Jude Law'ın unutulmaz Jigolo Robot performansıyla karşımızda göz
kamaştıran ve her karesinde Spielberg dokunuşunu hissettiğimiz kadar Kubrick
havasını da soluduğunuz bir yapım vardır. Olumlu eleştiriler yanında pek çok
olumsuz eleştiri de alan filmin ilerleyen yıllarda türün klasikleri arasında
kabul edilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Döneminin en iyi efektlerini barındıran
ve bugün bile sırıtmayan Yapay Zekâ, bu tür adına yapılmış türdeşlerinin aksine
her ne kadar bizim deyimimizle gerçek bir ruha sahip olmasalar da ezilen bir
sınıfı hicvediyor ve aksiyon yerine aşırı duygusal havasıyla farklı bir yere
konulmayı hak ediyor. Film boyunca Spielberg'in neredeyse tüm eserlerinin gözü
olan Janusz Kaminski'nin buğulu görüntüleri eşliğinde adeta bir peri masalının
içinde hissediyoruz kendimizi. Rengârenk bir dünyanın içinde, tüm acımasızlıkların
yaşandığı, katı duyguların hâkim olduğu bir çeşninin içine dâhil oluyoruz. Bu
noktadan itibaren duygu yoğunluğumuzu üst katmanlara taşıma konusunda yardımcı
olması için efsane besteci John Williams devreye giriyor ve unutulmaz
besteleriyle kulaklarımız ziyafet çekiyor.
Stanley Kubrick ve Steven Spielberg
Artificial Intelligence'ı 2001 yılında gösterime
girdiğinde, izlediğim ilk anda sevmiştim. Sonradan "Aslında iyi filmmiş,"
diyenler kategorisinde olmadım hiç. Bilim kurgu sinemasının kesinlikle göz ardı
edilemeyecek filmlerinden biri olan Yapay Zekâ'nın o dönemde belki de bu kadar
fazla olumsuz eleştiri almasının sebebini, yapımda Kubrick etkisini daha fazla
hissetmek isteyenlerin uğradığı hayal kırıklığı olarak görüyorum. O gün, filmi
Kubrick etkisi üzerinde durmadan, açıkçası daha fazla sevdiğim Spielberg
etkisinin rüzgârını arkama alarak keyifle izlediğimi net olarak hatırlıyorum.
Bilim kurgunun artık tüm katmanlarına dâhil olduğum yıllarda ne bulursam
tüketiyordum. Kitap, sinema ve BK türüne uygun ne varsa hayatımın içindeydi.
Filmin benim için belki de en önemli hatırası, o yıl İskenderun’da askerlik
yaptığım döneme denk gelmesi ve izne çıktığımda ilçenin tek sinemasına
heyecanla gidiş anımdı. Bulunduğum yer itibariyle, hareket imkânımın kısıtlı
olduğunu düşünürsek, Yapay Zekâ o dönemde bana ilaç gibi gelmişti. Filme olan
ilgimin yanında aslında John Williams'ın müziklerini daha fazla merak ettiğimi
itiraf etmem gerek. İlk dinleyişten itibaren Where Dreams Are Born parçasındaki
aryayla tüylerimin diken diken olmasını sağlayan, müzik konusunda yirminci
yüzyılın dehası olan Williams’ın önünde bir kez daha saygıyla eğilmiş ve tür
olarak Film Müziklerine tüm hayatımı adamama öncü olan efsaneye bir kez daha
hayran kalmıştım. Aynı parçayı For Always adıyla seslendiren Lara Fabian ve
Josh Groban ile müziklerden aldığım haz adeta katmerlenmişti. İstanbul'a
döndüğümde hiç vakit kaybetmeden albümü arşivime dâhil etmiştim. Filmi
ilerleyen yıllarda iki defa daha izlemiş ve her seyredişte farklı bir tat
almıştım. Müzikler her yeni dinleyişte kafama daha fazla oturmuştu ve bu
çalışma bestecinin en iyi çalışmalarından ilk on içine girmese de kulaklarımda
ve zihnimde daimi yerini almıştı.
22. Yüzyılın sonlarında Dünya küresel ısınmayla birlikte kıyı şehirlerinin tamamını kaybetmiştir ve nüfus önemli ölçüde azalmıştır. Mecha adında duyguları ve düşünceleri taklit etme yeteneğine sahip robotlar insanların emrindedir ve bu konuda uzman bir mucit kendi öz varlığından haberdar yeni tür robotları üretmeye başlamıştır. Küçük bir çocuk olarak üretilen David (Haley Joel Osment) bu türün örneklerinden biridir. Özellikle çocuksuz aileler için mükemmel bir evlat olma yeteneğiyle donatılan bu robotlardan biri olan David kendisini satın alan ailenin yanında evin gerçek bir üyesi gibi hareket etmeye başlar. İlk başlarda evin annesi Monica, David konusunda çekimser kalsa da onun varlığını iyice benimser. Ancak ailenin hasta olan gerçek bir oğulları vardır ve Martin'in hastalığı aniden düzelir. Martin'in geri dönmesi kıskançlık krizlerini de beraberinde getirir ve istenmeyen bir kazanın meydana gelmesinin ardından aile David'i imha işlemlerinin yapılması amacıyla fabrikaya götürmeye karar verir. Monica, David'i imha işlemi için götürürken yolda fikir değiştirir ve David'i ormanlık alana bırakarak uzaklaşır. Bu andan itibaren, David, cinayetten aranan zevk robotu Jigolo Joe (Jude Law) ile hem hayatta kalma mücadelesi verecek hem de kendisini gerçek bir çocuğa çevirmesi için Pinokyo'nun maceralarından hatırladığı mavi periyi bulmak için yollara düşecektir. Başından sonuna kadar duygu yoğunluğunu bir an olsun kaybetmeyen ve devamlı yükselten bir tempoyla ilerleyen, başarılı oyunculuklarıyla, Spielberg ve daimi ekibinin kusursuz yönetimiyle ve John Williams'ın duygu yoğunluğunu destekleyen başarılı müzikleriyle Yapay Zekâ bilim kurgu sinemasının şapka çıkartılacak eserlerinden biri hâline geliyor.
John Towner Williams, 08 Şubat 1932 tarihinde New York'ta dünyaya gelir. Babası ünlü caz ustası Johnny Williams ve annesi Amerikan Olimpiyat Takımının ve sinema dünyasının unutulmaz su perisi Esther Williams'dır. Müzik, John'un hayatının daha küçük yaştan itibaren bir parçası olmuştur. Yedi yaşından itibaren piyano dersleri almaya başlamış, kısa sürede trombon, trompet ve klarnet çalmayı öğrenmiştir. 1948 yılına gelindiğinde ailece Los Angeles'a taşınırlar. Bu tarihten sonra babası özellikle film müziği orkestralarında çalışmaya başlar. John Lise grubunda çalar ve besteler yapar. UCLA'da piyano ve kompozisyon dersleri alır. Piyanist Bobby Van Eps'den özel eğitim alan Williams ilk ciddi piyano sonatını 19 yaşında besteler.
1952 yılında Birleşik Devletler Hava
Kuvvetleri'ne atanır ve görev gezisinin bir parçası olarak hizmet bantları
için müzik düzenlemeye başlar. 1954 yılında terhis olmasının ardından, Julliard
Müzik Okulu'nda Rosina Lhevinne'nin piyano öğrencisi olarak bir yıl geçirdikten
sonra New York'taki kalış süresince çeşitli gece kulüplerinde caz piyanisti
olarak çalışır. Daha sonra, vokalist Vic Damone'ye eşlik eder. Efsane besteci
Alfred Newman'la çalışır ve babasının o zamanki üyesi olduğu Hollywood'daki
Morris Stoloff'un Columbia Pictures personel orkestrasında piyanist olarak yer
alır. Orkestrasyon yeteneği keşfedilen Williams, tanınmış stüdyo
bestecileri tarafından bu yönde çalışması için cesaretlendirilmiştir. Bu arada,
ciddi müzik çalışmalarını Hollywood'da Arthur Olaf Anderson ve ünlü İtalyan
besteci Mario Castelnuovo-Tedesco ile sürdürmeye devam eder.
1960'da Televizyon dizileriyle score müzik dünyasına ilk adımını atan Williams, efsane olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başlamıştır. Müzikal açıdan çok yönlülüğü nedeniyle pek çok farklı ödül kazanmaya başlar. Caz kombinasyonları, dans grupları ve senfoni toplulukları için müzikler yazar. 1950'lerin sonundan başlayarak Williams'ın televizyon kariyeri iyice hız kazanır. Dedektif serisi Johnny Staccato'da caz piyanisti olarak görünür. "M-Squad", "Wagon Train" ve "Chrysler Theatre" gibi şovlar için müzik besteler ve nihayet 1974'te genç yönetmen Steven Spielberg'le yolları Sugarland Express'de kesişir ve bugüne kadar devam eden efsanevi bir ortaklık da başlamış olur. The Towering Inferno, Earthquake, The Poseidon Adventure, Black Sunday ve The Fury gibi son derece popüler felaket ve korku filmlerinin ardından Williams Hollywood'un en tanınmış isimlerinden biri hâline gelmeye başlar.
1970'lerin ortasından itibaren özellikle Spielberg'le çalıştığı filmlerle inanılmaz bir hızla kariyer tırmanışına geçer. İlk Oscar ödülünü, uyarlama müzik dalında 1973 yılında Damdaki Kemancı filmiyle kazanır. 1975 yılında, Spielberg'in dehasını konuşturduğu Jaws filmine yaptığı belki de tüm zamanların en ürkütücü bestesiyle ikinci Oscar heykelciğini kazanır. 1977 yılına geldiğimizde Dünya sinema tarihinin en muazzam fenomenlerinden biri olan George Lucas harikası Star Wars'la üçüncü heykelciği kazanması hiç de zor olmaz. 1982 yılına kadar dinen Oscar fırtınası, Spielberg klasiği E.T. ile yine canlanır ve besteci dördüncü kez ödülü kazanmayı başarır. 1994 yılına kadar yaşanan suskunluğun ardından yine bir Spielberg klasiği olan Schindler's List ile beşinci ve şimdilik son ödülüne uzanan besteci aynı zamanda Oscar'a en fazla aday gösterilen isim olma ünvanını da elinde bulundurmaktadır.
1990'lardan itibaren her zaman olduğu gibi Spielberg filmlerinin müziklerini bestelemeye devam ederken pek çok farklı yapımın da müziklerine el atan sanatçı 2000'li yıllardan itibaren yaşının da getirdiği yorgunlukla beraber gözle görülür bir biçimde çalışmalarını azaltır. Besteci 2015 yılı itibariyle Disney'in yeniden ivme kazandırdığı Star Wars serisi için Londra Senfoni Orkestrasının başına tekrar geçmiş ve yeni filmler için müzik yazmaya başlamıştır. 2019 yılına kadar çıkacak iki Star Wars filmine daha albüm hazırlayacak olan usta besteci anlaşılan muadillerinin aksine yaşı ne olursa olsun çalışmaya ve üretmeye devam edecek gibi görünüyor.
Williams, bestelediği soundtrack'lerin kayıtlarının yanı sıra, aynı zamanda orkestra düzenlemelerini de yapmıştır ve yıllar geçtikçe Atlanta, Dallas gibi şehirlerin senfonik orkestralarıyla klasik müzik yapmak için şef olarak anlaşmalar imzalamıştır. 1980'de Boston Senfoni Orkestrası yönetimi, John Williams ile Boston Pops'un on dokuzuncu şefi olması için üç yıllık bir sözleşme imzaladığını açıklamış ve çoğunlukça, hiç kimsenin saygıdeğer Arthur Fiedler'in yerini alamayacağı düşüncesi genel bir kabul görmüş olsa da, John Williams seçimi coşku ile karşılanmıştır.
John Williams 50 Akademi Ödülüne aday gösterilip 5 tane ödüle layık görülmüştür. Ayrıca 6 Emmy Ödülü adaylığından 3; 25 Altın Küre Ödülü adaylığından 4; 63 Grammy Ödülü adaylığından 21 tanesini kazanmıştır.
Albüm 2001 yılında filmin gösterime girdiği gün piyasaya çıkmıştır. Lara Fabian ve Josh Groban gibi iki önemli sanatçının yer aldığı, Williams'ın alışılmış besteleriyle bezediği albüm Oscar, Golden Globe ve Grammy ödüllerine aday gösterilmiştir. Albüm piyasaya sürüldüğünde 13 parçadan oluşuyordu ve müziklerin tamamını içermiyordu. Yapımcı şirket Akademi üyelerine filmin içerisinde yer alan bütün parçaların olduğu ekstra bir albüm hazırlayıp göndermiştir. Ancak bir şekilde albüm piyasaya sızmış ve farklı zamanlarda yayınlamıştır. 2015 yılına geldiğimizde La-La-Land Records tarafından 3 cd'den oluşan resmi bir albüm piyasaya sürülmüş ve farklı çeşitte albüm karışıklığı sonlanmıştır. Albüm boyunca tipik Williams çıkışlarını ve kendisinin yaylıları kullanma konusundaki ustalığını sonuna kadar hissettiğiniz, duygusal yüklemesi üst seviyede bir çalışma Yapay Zekâ filminin besteleri ve özellikle For Always parçası hislerin tavan yaptığı kalitede bir çalışma olarak kulaklarımızda hiç gitmemek üzere yerini alıyor! 1974 Yılında Sugarland Express ile başlayan Spielberg ve Williams ortaklığının yirmi yedinci yılına rastlayan film ikilinin bugün de devam eden ortaklığının en önemli çalışmalarından biri. Her ortamda Williams'a olan hayranlığını dile getiren Spielberg, bugün dâhi yönetmen unvanını kazandıysa eğer, bu başarıda Williams'ın filmleri için yapmış olduğu unutulmaz bestelerin de payı olduğunu göz ardı etmemek gerekliliği fazlasıyla kabul gören bir gerçekliktir.
The Mecha World;
Geleceğin dünyasındayız ve orkestra yaylılar önderliğinde hafif bir giriş yapıyor. Bu dünyayı tanımaya çalışırken, Agitato (hızlı, sarsıntılı, heyecanlı) bir tempoda ilerliyor parça ve yükselerek temposunu zirveye doğru ulaştırıyor. Yarıya ulaştığımızda tempo hafifliyor ve adagio (yavaş tempo) geçişle bütün enstrümanların beraber hareket etmesiyle dingin bir tempoyla devam ediyor ve iyice yavaşlayarak sona eriyor.
Abondoned In The Woods;
Filmin en can alıcı bölümlerinden birindeyiz. Star Wars etkileri içeren bir parçanın içindeyiz. Nefesliler yaylıların eşliğinde Agitato tempoda ilerliyor ve parça devamlı yükselen temposunu sonuna kadar devam ettiriyor. Williams'ın kendine has yoğun yaylı enstrüman kullanımı burada zirveye ulaşıyor ve albümün gerilim dozu en yüksek parçasını dinliyoruz. Monica'nın David'i imha edilmesi için geri götürürken vazgeçip David'i ormana bıraktığı sahne duygusal açıdan çok sert ve şok edici, beste bu sahnenin etkisini en iyi şekilde hissettiriyor!
Replicas;
David'in ormanda karşılaştığı birbirinden farklı replikalarla çevrelendiği anlardayız. Orkestra burada adagio tempoyla ilerliyor. Atonal temposunu sürdüren parçanın ortasında çok kısa da olsa koro devreye giriyor ve orkestra tekrar hâkimiyeti alarak temposunu değiştirmeden ilerleyip sonlanıyor.
Hide And Seek;
Bir anneye ve çocuğuna odaklanıyoruz. Monica ve David'in bir gününü izliyoruz. Ev içinde oynadıkları saklambaç ve Monica'nın David'e alışma süreci. Adagio başlangıç yapan orkestra dingin bir tempoda ilerliyor. İniş ve çıkışların yaşandığı anlardan sıyrılıp huzur veren bir tempoya büründüğünde piyanonun etkileyici sesine yaylıların ve zillerin karışmasıyla birlikte keyifle dinlenen bir beste kalıyor geriye.
For Always;
Albümün dinamosu olan parçayı dinliyoruz. Lara Fabian'ın muhteşem sesinden içe işleyen mükemmel bir beste. İnsanı içine alan parça filmin bütününe yayılan o yoğun hüznü kulaklara büyük bir başarıyla iletiyor. Fabian'ın ruha işleyen sesiyle her saniyesi dolu dolu bir parça For Always!
Cybertronics;
Mechaların hayat bulduğu yerdeyiz. Profesör Hobby (William Hurt) ve ekibiyle tanışıyoruz. Aslında filmin hemen başında olan bir sahne ve profesör hararetli bir şekilde ekibine yeni tasarladıkları duygulara gerçek tepkiler veren robotlardan bahsediyor. Enteresan bir beste dinliyoruz aslında burada. Atonal ve tamamen yaylıların hâkim olduğu, başından sonuna kadar adagio tempoda ilerleyen bestenin enteresanlığı, Stanley Kubrick'in 2001: A Space Odyssey filminde kullandığı Aram Khachaturian'ın, Gayane Ballet Suite eseriyle çok benzerlik göstermesi. Ufak tefek nota değişimlerinin olduğu parça bence bestecinin bilerek yaptığı ve bir nevi saygı niteliği taşıyan, gerçekten etkileyici bir çalışması olarak kulaklarda yer ediyor.
The Moon Rising;
Albümün en hareketli parçasını dinliyoruz. Eskimiş robotların et pazarına düşmemek adına avcılardan kaçtıkları bölüm! David ve Joe da kaçanlar arasında ve nihayetinde yakalanmaktan kurtulamıyorlar. Hızlı bir giriş yapan beste çok kısa süreliğine pop müzik hâline bürünüp tekrar orkestrayla birleşiyor. Ağırlaşan ve gerilim düzeyi bir anda yükselen tempo yeniden yaylılar eşliğinde hızlanıyor ve nefeslilerle vurmalı enstrümanlar eşliğinde nihayetleniyor.
Stored Memories And Monica's Theme;
Hüzünlü insan sesleri sarıyor kulağımızı! Albümün en uzun parçasını dinliyoruz. İki bin yıl sonrasında buzlara gömülmüş dünyada insanlardan geriye kalan ileri teknoloji robotların, David'i buzullar altında keşfettikleri ve yeniden canlandırdıkları anlara tanıklık ediyoruz. David'in tek isteği olan gerçek bir çocuğa dönüşüp annesine kavuşma hayali hâlâ çok canlı ve dileğinin yerine gelmesi adına robotların devreye girdiği ve filmin en fazla duygu yükünü barındıran bölümünü izliyoruz. İnsan seslerini takiben adagio tonlarda orkestra devreye giriyor. Tek bir nota üzerinde ilerleyen parça, ana temaya bağlantı yapıyor. For Always burada piyano eşliğinde bizleri sahnenin iyice içine çekiyor. David ve Monica'nın tek bir günde yaşadıkları bütün bir ömre bedel birlikteliklerini perdeden kulaklara yansıtan ve göz pınarlarında minik gözyaşları oluşmasına sebep olan vurucu bir beste. Ana tema eşliğinde ilerleyen parçaya katılan sopranonun sesi ve etkileyici çıkışı doruk noktasına taşıyor notaları. Olağanüstü günün sonunda Monica bir daha uyanmamak üzere sonsuzluk uykusuna dalarken, oğlu David yanında elini tutuyor ve ilk defa o da uykuya dalıyor keşfettiği huzur duygusuyla sonsuza dek!
Where Dreams Are Born;
Ana temanın etkisini tüm gücüyle hissettirdiği muhteşem parça! Sopranonun gözlerinizi kapattığınızda sizi bambaşka dünyalara götürdüğü rüya gibi bir beste. İnsan sesinin var olan en güzel ve etkileyici enstrüman olduğunun gerçek bir kanıtı! For Always sözsüz haliyle, orkestranın eşliğinde o eşsiz enstrüman olan insan sesinin büyüleyici atmosferinde kulaklara çektirdiği ziyafetin ardından hiç istemesek de sonlanıyor.
Rouge City;
Zevk ve sefa şehrindeyiz. Mavi perinin nerede olduğunu şehirdeki Doktor Know'a sormak için yollara düşen David’in, oyuncak ayı Teddy’nin ve Jigolo Joe'nun zevkler şehrine seyahatini izliyoruz. Orkestra, Monica'nın David'i ormana bıraktığında çalan parçayla giriş yapıyor ve hemen akabinde Rouge City yolunda ilerleyen kahramanlarımızın rengârenk şehirdeki gezilerine odaklanıyoruz. Agile (çabuk, çevik) tonda ilerleyen orkestra şehre giriş anında temposunu hiç düşürmeden ve sonuna kadar hızını kaybetmeden ilerliyor.
The Search For The Blue Fairy;
David, Mavi Perinin peşinden Manhattan'a kadar geliyor. Küresel ısınma yüzünden sular altında kalan New York şehrindeyiz ve kahramanlarımız Rouge City'den kaçtıkları amfibikopterle geldikleri şehirde Cybertronics'in merkezini buluyorlar ve Profesör Hobby'den öğrendiği gerçeklerle yüzleşen David'in amfibikopterle kaçtığı, okyanus altında bulduğu lunaparkta Mavi Periyle karşılaştığı ve ondan kendisini gerçek bir çocuk yapmasını dilediği sahneleri izliyoruz. Orkestranın ağır bir tonda giriş yaptığı beste, okyanusun altında çürüyen New York şehrinin görüntüleri eşliğinde hafif gerilimli bir halde ilerliyor. David'in Mavi Peri heykelini bulmasıyla birlikte beste tonlarını tamamen değiştirerek sopranonun devreye girmesiyle umut dolu bir havaya bürünüyor. David heykelin önünde amfibikopterin üstüne devrilen dönme dolabın altına sıkışmasıyla birlikte hiç durmadan Mavi Periden kendisini gerçek bir çocuğa çevirmesini isterken, o muhteşem ses tonunun umut havasından yavaşça ümitsizliğe dönmeye başladığı anlarla hüzne çevrilmesini dinleyen kulaklar, parçanın sonuna gelindiğinde ister istemez yoğun duygu geçişlerinin etkisi altında kalıyor.
The Reunion;
Albümün sonuna yaklaşırken piyano eşliğinde ana temayı dinliyoruz. Bütün filmin adeta gözlerimizin önünden geçtiği, duyguların birbirine değdiği ve karıştığı anlar bunlar. Özellikle son sahnenin çarpıcı ayrıntıları eşliğinde ilerleyen orkestra ana tema sonrası kontrolü ele alıyor ve bütün enstrümanların arz-ı endam ettiği, duygu yoğunluğu bol parça piyanonun tekrar devreye girip ana temayı sürdürmesiyle zirve noktaya ulaşıyor. Son notalar beynimize işlerken, piyanonun tuşları son kez vururken, bir anne ve oğlunun sonsuzluğa uzanan hiç bitmeyecek sevgilerine tanıklık ediyoruz buğulu gözlerle ve biliyoruz ki ne kadar fazla teknolojiye, ne kadar fazla bilgiye sahip olsak da, evrenin merkezinde var olan gerçekliğin "saf sevgi" olduğunu net bir şekilde görüyoruz!
For Always;
Kapanış parçası, Lara Fabian ve Josh Groban düetiyle bir kez daha bizleri ana temanın o eşsiz dinginliğine ve hüznüne götürüyor. İki muhteşem ses eşliğinde dinlediğimiz ve Williams'ın kariyerinde bestelediği en hüzünlü çalışmalardan birini sadece beynimize değil kalplerimize de işleyerek dinliyoruz ve üzerimizde bıraktığı o yoğun ve insan gibi hissettiren duygularla albümü bitiriyoruz!
John Williams, albümlerinde her türlü duygu yoğunluğunu dinleyiciye başarılı bir biçimde yansıtan ender bestecilerden olmuştur daima. Star Wars'da her karaktere uygun temaları onların yapısını yansıtır, adeta bir kimlik gibi yapışır üstlerine. E.T.'de çocuksu bir duygusallık hâkimdir melodide. Always'de derin bir aşkın izlerine rastlarsınız. Sabrina'da piyanonun tuşları, ulaşılmaz gibi görünen ama sonunda mümkün olan bir aşkın gelişini haber verir. Schindler's List o kadar hüzün yüklüdür ki, adeta boğazınıza bir yumru oturur, İtzhak Perlman'ın viyolininden ruhunuza işler adeta notalar. Indiana Jones'da, Marion ve Indie'nin aşk teması aksiyonun ortasında duygu yükler benliğinize. Hook'da Peter Pan, asıl kimliğini hatırladığında You Are The Pan bestesi bulutların arasında uçurur bizi. Jaws'ın notaları çevrenizi sardığında tüyleriniz diken diken olur adeta. O bütün sanat yaşamı boyunca kendini adadığı mesleğini en iyi şekilde icra etmeyi bilmiş, dinleyicisine her daim saygılı, eserlerinde kaliteden asla taviz vermeyen disipliniyle gerçek anlamda büyük işler başarmış ve şimdiden tarihe geçmiş dâhi isimlerden biridir.
Artificial Intelligence, üstadın en iyi albümü değil! Ancak filmin barındırdığı yoğun duyguları kulağa başarılı bir şekilde iletme görevini layığıyla yerine getiriyor. Albümün lokomotifi kuşkusuz For Always bestesi. Özellikle Where Dreams Are Born parçasında, besteyi arya olarak dinlerken, albümde kalite olarak zirveye ulaşıyorsunuz. Belli noktalarda Star Wars havasını çağrıştıran birkaç beste de barındırıyor albüm. Filmin gösterime girdiği tarih olan 2001 yılının ikinci Star Wars üçlemesinin tam ortasına denk gelmesi bu benzerliği en iyi açıklayabilecek mazeret olur sanırım. Bestecinin orkestra yönetimi her zamanki bildik kusursuzluğunda, yoğun yaylı ve destekleyici nefesli enstrümanların kullanımı her zamanki Williams klasiği olarak burada da çıkıyor karşımıza. Lara Fabian ve Josh Groban desteğiyle albüm başından sonuna kadar zevkle dinleniyor ve her zaman dediğimiz gibi, ana tema, akılda yer etme görevini başarıyla yerine getiriyor. Klasik müziğin yaşayan efsanesi Williams neredeyse ömürlük ortağıyla giriştiği bu işten de alnının akıyla çıkmasını başarıyor! Meraklı koleksiyonculara tavsiyem, La-La-Land Records'un 2015 yılında piyasaya çıkardıkları 3 Cd'lik versiyonu edinmeleri yönünde olur. Özellikle bu firmanın piyasaya çıkarttığı bütün albümlere dikkat etmenizi tavsiye ederim. Varese Sarabande firmasının film müziği tekelini son yıllarda sağlam bir hamleyle yıkan, arşivlik malzemeler çıkartan kaliteli bir yayıncı. Arşivcilerin dikkatle izlemeleri yararlarına olur kesinlikle!
Sonuç itibariyle, filmle uyumu mükemmel olan ve
sonuna kadar keyifle dinlenen, yürekleri yer yer hüzne boğmayı beceren
bestelerin olduğu ve her müzikseverin arşivinde olmayı hak eden birinci sınıf
kalitede bir albüm var karşımızda. Son olarak ana karakterimiz David'den gelsin
kapanış sözleri;
Mavi perinin tüm dileklerinizi yerine getireceği rengarenk bir gelecek sizlerle olsun sevgili dostlar.
22. Yüzyılın sonlarında Dünya küresel ısınmayla birlikte kıyı şehirlerinin tamamını kaybetmiştir ve nüfus önemli ölçüde azalmıştır. Mecha adında duyguları ve düşünceleri taklit etme yeteneğine sahip robotlar insanların emrindedir ve bu konuda uzman bir mucit kendi öz varlığından haberdar yeni tür robotları üretmeye başlamıştır. Küçük bir çocuk olarak üretilen David (Haley Joel Osment) bu türün örneklerinden biridir. Özellikle çocuksuz aileler için mükemmel bir evlat olma yeteneğiyle donatılan bu robotlardan biri olan David kendisini satın alan ailenin yanında evin gerçek bir üyesi gibi hareket etmeye başlar. İlk başlarda evin annesi Monica, David konusunda çekimser kalsa da onun varlığını iyice benimser. Ancak ailenin hasta olan gerçek bir oğulları vardır ve Martin'in hastalığı aniden düzelir. Martin'in geri dönmesi kıskançlık krizlerini de beraberinde getirir ve istenmeyen bir kazanın meydana gelmesinin ardından aile David'i imha işlemlerinin yapılması amacıyla fabrikaya götürmeye karar verir. Monica, David'i imha işlemi için götürürken yolda fikir değiştirir ve David'i ormanlık alana bırakarak uzaklaşır. Bu andan itibaren, David, cinayetten aranan zevk robotu Jigolo Joe (Jude Law) ile hem hayatta kalma mücadelesi verecek hem de kendisini gerçek bir çocuğa çevirmesi için Pinokyo'nun maceralarından hatırladığı mavi periyi bulmak için yollara düşecektir. Başından sonuna kadar duygu yoğunluğunu bir an olsun kaybetmeyen ve devamlı yükselten bir tempoyla ilerleyen, başarılı oyunculuklarıyla, Spielberg ve daimi ekibinin kusursuz yönetimiyle ve John Williams'ın duygu yoğunluğunu destekleyen başarılı müzikleriyle Yapay Zekâ bilim kurgu sinemasının şapka çıkartılacak eserlerinden biri hâline geliyor.
John Towner Williams, 08 Şubat 1932 tarihinde New York'ta dünyaya gelir. Babası ünlü caz ustası Johnny Williams ve annesi Amerikan Olimpiyat Takımının ve sinema dünyasının unutulmaz su perisi Esther Williams'dır. Müzik, John'un hayatının daha küçük yaştan itibaren bir parçası olmuştur. Yedi yaşından itibaren piyano dersleri almaya başlamış, kısa sürede trombon, trompet ve klarnet çalmayı öğrenmiştir. 1948 yılına gelindiğinde ailece Los Angeles'a taşınırlar. Bu tarihten sonra babası özellikle film müziği orkestralarında çalışmaya başlar. John Lise grubunda çalar ve besteler yapar. UCLA'da piyano ve kompozisyon dersleri alır. Piyanist Bobby Van Eps'den özel eğitim alan Williams ilk ciddi piyano sonatını 19 yaşında besteler.
Johnny Williams (En Solda) ve Esther Williams (Su Perisi)
1960'da Televizyon dizileriyle score müzik dünyasına ilk adımını atan Williams, efsane olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başlamıştır. Müzikal açıdan çok yönlülüğü nedeniyle pek çok farklı ödül kazanmaya başlar. Caz kombinasyonları, dans grupları ve senfoni toplulukları için müzikler yazar. 1950'lerin sonundan başlayarak Williams'ın televizyon kariyeri iyice hız kazanır. Dedektif serisi Johnny Staccato'da caz piyanisti olarak görünür. "M-Squad", "Wagon Train" ve "Chrysler Theatre" gibi şovlar için müzik besteler ve nihayet 1974'te genç yönetmen Steven Spielberg'le yolları Sugarland Express'de kesişir ve bugüne kadar devam eden efsanevi bir ortaklık da başlamış olur. The Towering Inferno, Earthquake, The Poseidon Adventure, Black Sunday ve The Fury gibi son derece popüler felaket ve korku filmlerinin ardından Williams Hollywood'un en tanınmış isimlerinden biri hâline gelmeye başlar.
1970'lerin ortasından itibaren özellikle Spielberg'le çalıştığı filmlerle inanılmaz bir hızla kariyer tırmanışına geçer. İlk Oscar ödülünü, uyarlama müzik dalında 1973 yılında Damdaki Kemancı filmiyle kazanır. 1975 yılında, Spielberg'in dehasını konuşturduğu Jaws filmine yaptığı belki de tüm zamanların en ürkütücü bestesiyle ikinci Oscar heykelciğini kazanır. 1977 yılına geldiğimizde Dünya sinema tarihinin en muazzam fenomenlerinden biri olan George Lucas harikası Star Wars'la üçüncü heykelciği kazanması hiç de zor olmaz. 1982 yılına kadar dinen Oscar fırtınası, Spielberg klasiği E.T. ile yine canlanır ve besteci dördüncü kez ödülü kazanmayı başarır. 1994 yılına kadar yaşanan suskunluğun ardından yine bir Spielberg klasiği olan Schindler's List ile beşinci ve şimdilik son ödülüne uzanan besteci aynı zamanda Oscar'a en fazla aday gösterilen isim olma ünvanını da elinde bulundurmaktadır.
1990'lardan itibaren her zaman olduğu gibi Spielberg filmlerinin müziklerini bestelemeye devam ederken pek çok farklı yapımın da müziklerine el atan sanatçı 2000'li yıllardan itibaren yaşının da getirdiği yorgunlukla beraber gözle görülür bir biçimde çalışmalarını azaltır. Besteci 2015 yılı itibariyle Disney'in yeniden ivme kazandırdığı Star Wars serisi için Londra Senfoni Orkestrasının başına tekrar geçmiş ve yeni filmler için müzik yazmaya başlamıştır. 2019 yılına kadar çıkacak iki Star Wars filmine daha albüm hazırlayacak olan usta besteci anlaşılan muadillerinin aksine yaşı ne olursa olsun çalışmaya ve üretmeye devam edecek gibi görünüyor.
Williams, bestelediği soundtrack'lerin kayıtlarının yanı sıra, aynı zamanda orkestra düzenlemelerini de yapmıştır ve yıllar geçtikçe Atlanta, Dallas gibi şehirlerin senfonik orkestralarıyla klasik müzik yapmak için şef olarak anlaşmalar imzalamıştır. 1980'de Boston Senfoni Orkestrası yönetimi, John Williams ile Boston Pops'un on dokuzuncu şefi olması için üç yıllık bir sözleşme imzaladığını açıklamış ve çoğunlukça, hiç kimsenin saygıdeğer Arthur Fiedler'in yerini alamayacağı düşüncesi genel bir kabul görmüş olsa da, John Williams seçimi coşku ile karşılanmıştır.
Sinema ve televizyon
çalışmalarına ek olarak, Williams ciddi bir besteci olarak yirminci yüzyıla damgasını vurmuştur. Score
çalışmaları dışında onlarca senfoni besteleyen sanatçı, Yaz ve Kış Olimpiyatları
gibi pek çok spor organizasyonu içinde yer almış ve unutulmaz bestelerle
kariyerine yeni başarılar eklemiştir. Sanat yaşamı boyunca neredeyse tek bir
boş yılı bırakın boş ayı bile olmayan ve hiç durmadan kalite üreten, sadece
çağdaş dönemin değil, sanat tarihinin en başarılı bestecilerinden biri olmuştur
ve bu konumu sonuna kadar da hak etmiştir. Uzun yıllar Hollywood Film Müziği
Bestecileri derneğinin başkanlığını da yürüten Williams, ilk eşini kanserden
kaybettikten sonra 1980 yılında evlendiği ikinci eşi iç mimar ve fotoğrafçı
Samantha Winslow ile Boston'da yaşamaktadır. İki oğlu ve bir kızı olan besteci,
müzik çalışmalarından uzak kalmamak için Güney California ile bağlarını hâlâ
sıkı tutmaya devam ederken, çoğunlukla yakın dostlarıyla beraber zaman
geçiriyor ve üretkenliğini hâlâ sürdürüyor.John Williams 50 Akademi Ödülüne aday gösterilip 5 tane ödüle layık görülmüştür. Ayrıca 6 Emmy Ödülü adaylığından 3; 25 Altın Küre Ödülü adaylığından 4; 63 Grammy Ödülü adaylığından 21 tanesini kazanmıştır.
Albüm 2001 yılında filmin gösterime girdiği gün piyasaya çıkmıştır. Lara Fabian ve Josh Groban gibi iki önemli sanatçının yer aldığı, Williams'ın alışılmış besteleriyle bezediği albüm Oscar, Golden Globe ve Grammy ödüllerine aday gösterilmiştir. Albüm piyasaya sürüldüğünde 13 parçadan oluşuyordu ve müziklerin tamamını içermiyordu. Yapımcı şirket Akademi üyelerine filmin içerisinde yer alan bütün parçaların olduğu ekstra bir albüm hazırlayıp göndermiştir. Ancak bir şekilde albüm piyasaya sızmış ve farklı zamanlarda yayınlamıştır. 2015 yılına geldiğimizde La-La-Land Records tarafından 3 cd'den oluşan resmi bir albüm piyasaya sürülmüş ve farklı çeşitte albüm karışıklığı sonlanmıştır. Albüm boyunca tipik Williams çıkışlarını ve kendisinin yaylıları kullanma konusundaki ustalığını sonuna kadar hissettiğiniz, duygusal yüklemesi üst seviyede bir çalışma Yapay Zekâ filminin besteleri ve özellikle For Always parçası hislerin tavan yaptığı kalitede bir çalışma olarak kulaklarımızda hiç gitmemek üzere yerini alıyor! 1974 Yılında Sugarland Express ile başlayan Spielberg ve Williams ortaklığının yirmi yedinci yılına rastlayan film ikilinin bugün de devam eden ortaklığının en önemli çalışmalarından biri. Her ortamda Williams'a olan hayranlığını dile getiren Spielberg, bugün dâhi yönetmen unvanını kazandıysa eğer, bu başarıda Williams'ın filmleri için yapmış olduğu unutulmaz bestelerin de payı olduğunu göz ardı etmemek gerekliliği fazlasıyla kabul gören bir gerçekliktir.
The Mecha World;
Geleceğin dünyasındayız ve orkestra yaylılar önderliğinde hafif bir giriş yapıyor. Bu dünyayı tanımaya çalışırken, Agitato (hızlı, sarsıntılı, heyecanlı) bir tempoda ilerliyor parça ve yükselerek temposunu zirveye doğru ulaştırıyor. Yarıya ulaştığımızda tempo hafifliyor ve adagio (yavaş tempo) geçişle bütün enstrümanların beraber hareket etmesiyle dingin bir tempoyla devam ediyor ve iyice yavaşlayarak sona eriyor.
Abondoned In The Woods;
Filmin en can alıcı bölümlerinden birindeyiz. Star Wars etkileri içeren bir parçanın içindeyiz. Nefesliler yaylıların eşliğinde Agitato tempoda ilerliyor ve parça devamlı yükselen temposunu sonuna kadar devam ettiriyor. Williams'ın kendine has yoğun yaylı enstrüman kullanımı burada zirveye ulaşıyor ve albümün gerilim dozu en yüksek parçasını dinliyoruz. Monica'nın David'i imha edilmesi için geri götürürken vazgeçip David'i ormana bıraktığı sahne duygusal açıdan çok sert ve şok edici, beste bu sahnenin etkisini en iyi şekilde hissettiriyor!
Replicas;
David'in ormanda karşılaştığı birbirinden farklı replikalarla çevrelendiği anlardayız. Orkestra burada adagio tempoyla ilerliyor. Atonal temposunu sürdüren parçanın ortasında çok kısa da olsa koro devreye giriyor ve orkestra tekrar hâkimiyeti alarak temposunu değiştirmeden ilerleyip sonlanıyor.
Hide And Seek;
Bir anneye ve çocuğuna odaklanıyoruz. Monica ve David'in bir gününü izliyoruz. Ev içinde oynadıkları saklambaç ve Monica'nın David'e alışma süreci. Adagio başlangıç yapan orkestra dingin bir tempoda ilerliyor. İniş ve çıkışların yaşandığı anlardan sıyrılıp huzur veren bir tempoya büründüğünde piyanonun etkileyici sesine yaylıların ve zillerin karışmasıyla birlikte keyifle dinlenen bir beste kalıyor geriye.
For Always;
Albümün dinamosu olan parçayı dinliyoruz. Lara Fabian'ın muhteşem sesinden içe işleyen mükemmel bir beste. İnsanı içine alan parça filmin bütününe yayılan o yoğun hüznü kulaklara büyük bir başarıyla iletiyor. Fabian'ın ruha işleyen sesiyle her saniyesi dolu dolu bir parça For Always!
Cybertronics;
Mechaların hayat bulduğu yerdeyiz. Profesör Hobby (William Hurt) ve ekibiyle tanışıyoruz. Aslında filmin hemen başında olan bir sahne ve profesör hararetli bir şekilde ekibine yeni tasarladıkları duygulara gerçek tepkiler veren robotlardan bahsediyor. Enteresan bir beste dinliyoruz aslında burada. Atonal ve tamamen yaylıların hâkim olduğu, başından sonuna kadar adagio tempoda ilerleyen bestenin enteresanlığı, Stanley Kubrick'in 2001: A Space Odyssey filminde kullandığı Aram Khachaturian'ın, Gayane Ballet Suite eseriyle çok benzerlik göstermesi. Ufak tefek nota değişimlerinin olduğu parça bence bestecinin bilerek yaptığı ve bir nevi saygı niteliği taşıyan, gerçekten etkileyici bir çalışması olarak kulaklarda yer ediyor.
The Moon Rising;
Albümün en hareketli parçasını dinliyoruz. Eskimiş robotların et pazarına düşmemek adına avcılardan kaçtıkları bölüm! David ve Joe da kaçanlar arasında ve nihayetinde yakalanmaktan kurtulamıyorlar. Hızlı bir giriş yapan beste çok kısa süreliğine pop müzik hâline bürünüp tekrar orkestrayla birleşiyor. Ağırlaşan ve gerilim düzeyi bir anda yükselen tempo yeniden yaylılar eşliğinde hızlanıyor ve nefeslilerle vurmalı enstrümanlar eşliğinde nihayetleniyor.
Stored Memories And Monica's Theme;
Hüzünlü insan sesleri sarıyor kulağımızı! Albümün en uzun parçasını dinliyoruz. İki bin yıl sonrasında buzlara gömülmüş dünyada insanlardan geriye kalan ileri teknoloji robotların, David'i buzullar altında keşfettikleri ve yeniden canlandırdıkları anlara tanıklık ediyoruz. David'in tek isteği olan gerçek bir çocuğa dönüşüp annesine kavuşma hayali hâlâ çok canlı ve dileğinin yerine gelmesi adına robotların devreye girdiği ve filmin en fazla duygu yükünü barındıran bölümünü izliyoruz. İnsan seslerini takiben adagio tonlarda orkestra devreye giriyor. Tek bir nota üzerinde ilerleyen parça, ana temaya bağlantı yapıyor. For Always burada piyano eşliğinde bizleri sahnenin iyice içine çekiyor. David ve Monica'nın tek bir günde yaşadıkları bütün bir ömre bedel birlikteliklerini perdeden kulaklara yansıtan ve göz pınarlarında minik gözyaşları oluşmasına sebep olan vurucu bir beste. Ana tema eşliğinde ilerleyen parçaya katılan sopranonun sesi ve etkileyici çıkışı doruk noktasına taşıyor notaları. Olağanüstü günün sonunda Monica bir daha uyanmamak üzere sonsuzluk uykusuna dalarken, oğlu David yanında elini tutuyor ve ilk defa o da uykuya dalıyor keşfettiği huzur duygusuyla sonsuza dek!
Where Dreams Are Born;
Ana temanın etkisini tüm gücüyle hissettirdiği muhteşem parça! Sopranonun gözlerinizi kapattığınızda sizi bambaşka dünyalara götürdüğü rüya gibi bir beste. İnsan sesinin var olan en güzel ve etkileyici enstrüman olduğunun gerçek bir kanıtı! For Always sözsüz haliyle, orkestranın eşliğinde o eşsiz enstrüman olan insan sesinin büyüleyici atmosferinde kulaklara çektirdiği ziyafetin ardından hiç istemesek de sonlanıyor.
Rouge City;
Zevk ve sefa şehrindeyiz. Mavi perinin nerede olduğunu şehirdeki Doktor Know'a sormak için yollara düşen David’in, oyuncak ayı Teddy’nin ve Jigolo Joe'nun zevkler şehrine seyahatini izliyoruz. Orkestra, Monica'nın David'i ormana bıraktığında çalan parçayla giriş yapıyor ve hemen akabinde Rouge City yolunda ilerleyen kahramanlarımızın rengârenk şehirdeki gezilerine odaklanıyoruz. Agile (çabuk, çevik) tonda ilerleyen orkestra şehre giriş anında temposunu hiç düşürmeden ve sonuna kadar hızını kaybetmeden ilerliyor.
The Search For The Blue Fairy;
David, Mavi Perinin peşinden Manhattan'a kadar geliyor. Küresel ısınma yüzünden sular altında kalan New York şehrindeyiz ve kahramanlarımız Rouge City'den kaçtıkları amfibikopterle geldikleri şehirde Cybertronics'in merkezini buluyorlar ve Profesör Hobby'den öğrendiği gerçeklerle yüzleşen David'in amfibikopterle kaçtığı, okyanus altında bulduğu lunaparkta Mavi Periyle karşılaştığı ve ondan kendisini gerçek bir çocuk yapmasını dilediği sahneleri izliyoruz. Orkestranın ağır bir tonda giriş yaptığı beste, okyanusun altında çürüyen New York şehrinin görüntüleri eşliğinde hafif gerilimli bir halde ilerliyor. David'in Mavi Peri heykelini bulmasıyla birlikte beste tonlarını tamamen değiştirerek sopranonun devreye girmesiyle umut dolu bir havaya bürünüyor. David heykelin önünde amfibikopterin üstüne devrilen dönme dolabın altına sıkışmasıyla birlikte hiç durmadan Mavi Periden kendisini gerçek bir çocuğa çevirmesini isterken, o muhteşem ses tonunun umut havasından yavaşça ümitsizliğe dönmeye başladığı anlarla hüzne çevrilmesini dinleyen kulaklar, parçanın sonuna gelindiğinde ister istemez yoğun duygu geçişlerinin etkisi altında kalıyor.
Albümün sonuna yaklaşırken piyano eşliğinde ana temayı dinliyoruz. Bütün filmin adeta gözlerimizin önünden geçtiği, duyguların birbirine değdiği ve karıştığı anlar bunlar. Özellikle son sahnenin çarpıcı ayrıntıları eşliğinde ilerleyen orkestra ana tema sonrası kontrolü ele alıyor ve bütün enstrümanların arz-ı endam ettiği, duygu yoğunluğu bol parça piyanonun tekrar devreye girip ana temayı sürdürmesiyle zirve noktaya ulaşıyor. Son notalar beynimize işlerken, piyanonun tuşları son kez vururken, bir anne ve oğlunun sonsuzluğa uzanan hiç bitmeyecek sevgilerine tanıklık ediyoruz buğulu gözlerle ve biliyoruz ki ne kadar fazla teknolojiye, ne kadar fazla bilgiye sahip olsak da, evrenin merkezinde var olan gerçekliğin "saf sevgi" olduğunu net bir şekilde görüyoruz!
For Always;
Kapanış parçası, Lara Fabian ve Josh Groban düetiyle bir kez daha bizleri ana temanın o eşsiz dinginliğine ve hüznüne götürüyor. İki muhteşem ses eşliğinde dinlediğimiz ve Williams'ın kariyerinde bestelediği en hüzünlü çalışmalardan birini sadece beynimize değil kalplerimize de işleyerek dinliyoruz ve üzerimizde bıraktığı o yoğun ve insan gibi hissettiren duygularla albümü bitiriyoruz!
John Williams, albümlerinde her türlü duygu yoğunluğunu dinleyiciye başarılı bir biçimde yansıtan ender bestecilerden olmuştur daima. Star Wars'da her karaktere uygun temaları onların yapısını yansıtır, adeta bir kimlik gibi yapışır üstlerine. E.T.'de çocuksu bir duygusallık hâkimdir melodide. Always'de derin bir aşkın izlerine rastlarsınız. Sabrina'da piyanonun tuşları, ulaşılmaz gibi görünen ama sonunda mümkün olan bir aşkın gelişini haber verir. Schindler's List o kadar hüzün yüklüdür ki, adeta boğazınıza bir yumru oturur, İtzhak Perlman'ın viyolininden ruhunuza işler adeta notalar. Indiana Jones'da, Marion ve Indie'nin aşk teması aksiyonun ortasında duygu yükler benliğinize. Hook'da Peter Pan, asıl kimliğini hatırladığında You Are The Pan bestesi bulutların arasında uçurur bizi. Jaws'ın notaları çevrenizi sardığında tüyleriniz diken diken olur adeta. O bütün sanat yaşamı boyunca kendini adadığı mesleğini en iyi şekilde icra etmeyi bilmiş, dinleyicisine her daim saygılı, eserlerinde kaliteden asla taviz vermeyen disipliniyle gerçek anlamda büyük işler başarmış ve şimdiden tarihe geçmiş dâhi isimlerden biridir.
Artificial Intelligence, üstadın en iyi albümü değil! Ancak filmin barındırdığı yoğun duyguları kulağa başarılı bir şekilde iletme görevini layığıyla yerine getiriyor. Albümün lokomotifi kuşkusuz For Always bestesi. Özellikle Where Dreams Are Born parçasında, besteyi arya olarak dinlerken, albümde kalite olarak zirveye ulaşıyorsunuz. Belli noktalarda Star Wars havasını çağrıştıran birkaç beste de barındırıyor albüm. Filmin gösterime girdiği tarih olan 2001 yılının ikinci Star Wars üçlemesinin tam ortasına denk gelmesi bu benzerliği en iyi açıklayabilecek mazeret olur sanırım. Bestecinin orkestra yönetimi her zamanki bildik kusursuzluğunda, yoğun yaylı ve destekleyici nefesli enstrümanların kullanımı her zamanki Williams klasiği olarak burada da çıkıyor karşımıza. Lara Fabian ve Josh Groban desteğiyle albüm başından sonuna kadar zevkle dinleniyor ve her zaman dediğimiz gibi, ana tema, akılda yer etme görevini başarıyla yerine getiriyor. Klasik müziğin yaşayan efsanesi Williams neredeyse ömürlük ortağıyla giriştiği bu işten de alnının akıyla çıkmasını başarıyor! Meraklı koleksiyonculara tavsiyem, La-La-Land Records'un 2015 yılında piyasaya çıkardıkları 3 Cd'lik versiyonu edinmeleri yönünde olur. Özellikle bu firmanın piyasaya çıkarttığı bütün albümlere dikkat etmenizi tavsiye ederim. Varese Sarabande firmasının film müziği tekelini son yıllarda sağlam bir hamleyle yıkan, arşivlik malzemeler çıkartan kaliteli bir yayıncı. Arşivcilerin dikkatle izlemeleri yararlarına olur kesinlikle!
"Annem Martin’i seviyor çünkü o
gerçek ve ben de gerçek olduğum da annem bana kitap okuyacak ve beni yatağıma
yatıracak, bana şarkı söyleyecek ve ne dediğimi dinleyecek, bana sarılacak ve
bana her gün, günde yüz kere beni sevdiğini söyleyecek!”
Çeviri: Deniz Yörükoğlu
Mavi perinin tüm dileklerinizi yerine getireceği rengarenk bir gelecek sizlerle olsun sevgili dostlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder