HÜZÜNLÜ REPLICANT HAYATLAR!
BIÇAK SIRTINDA NOTALARIN YARATICISI VANGELIS!
İnsan denen hayvan
türünün geçirdiği evrim süreci incelendiğinde, ne badireler atlatmış bir tür
olduğumuz ortada! Ancak baskın tür olmaya başladıktan sonra, nasıl yırtıcı ve
yok edici bir tür olduğumuz gerçekliği de fazlasıyla ortada! Basitçe yaratma
becerisini, baskın tür olduktan sonra devamlı olarak geliştirme üzerine
yoğunlaştıran türümüz, geçmiş binlerce yıllık yazılı tarih arenasında, din
baskısının etkisiyle neredeyse birkaç yüzyıl öncesine kadar üvey evlat
muamelesi gören bilim sayesinde bu çabasında önemli bir yol katetti
diyebiliriz. Bulunduğumuz yüzyılda neredeyse her gün bilimsel bir yeniliğin
açıklandığı, bilimin artık üvey evlat muamelesinden çok, insan türünün daha
kolay ve daha uzun yaşamak adına dört elle sarıldığı baş amacı haline geldiğini
söylersek abartmış olmayız sanırım. Ülkemiz açısından her ne kadar bilim hâlâ
"üvey evlat" gibi görülse de, gelişmiş dünyanın ilerleme hızını göz
önüne alırsak, ne kadar farklı türevlerle ötelemeye çalışsak da bir şekilde yok
olmamak adına o dünyaya ayak uydurmak mecburiyeti kaçınılmaz gerçeğimiz olarak
tüm çıplaklığıyla duruyor karşımızda!
Harrison Ford ve Ridley Scott
Yaratıcılık kavramından
bahsettik, insanın beynini sadece hayatta kalmayla mücadele odağından sıyırması
ve farklı konulara yöneltmesi neticesinde pek çok farklı konunun tarih boyunca
kitleleri nasıl etkilediğine bugün de şahitlik ediyoruz. Yoktan var etme hırsı,
ölümden sonra hayat, ölmüş bir bedeni geri getirme çabaları özellikle son iki
yüzyıllık süreçte saf bilimden önce bilim kurgunun ana konularından biri haline
gelmiştir. Özellikle mekanik bedenlerin yaratılma çabalarını anlatan ve
ilerleyen süreçte her yönüyle insan benzeri makinelerle ilgili hikâyelerin
ortaya çıkması, içinde bulunduğumuz zamanda, bilimin bu konuyla daha yakından
ilgilenmesini zaruri kılmıştır. Yapay zeka dediğimiz bu makinelerin varlığı
bugün bir aç kapat düğmesiyle idare halindeyken ileride kendi başlarına karar
verme yetisine sahip olduklarında nasıl hareket edecekleri sorusunu da gündeme
getirmiştir. İnsani duygulardan şimdilik yoksun olan bu makinelerin benzer
duygulara gerçekten sahip olacağı bir gün geldiğinde, sorulacak soru,
"Yaratıcı mı korkmalı, yoksa yaratılan mı?" olacaktır gibi bir
düşünceye de sahip olduğumu belirtmeliyim. İşte bu noktada, yaratan ve
yaratılanın mücadelesine tanıklık ettiğimiz ve bilim kurgu türünün tartışmasız
klasiği haline gelen Blade Runner ile karşı karşıya geliyoruz. Türün en sevilen
yazarlarından biri olan Philip K. Dick tarafından "Do Androids Dream of
Electric Sheep?" adıyla yayınlanan romanı, Blade Runner adıyla çekip filmi
bir kült mertebesine ulaştıran efsane yönetmen Ridley Scott'ın elinden
izlediğimiz bu şaheser, Vangelis'in müzikleriyle hüzünlü bir android -
replicant masalına dönüşüyor adeta!
Ridley Scott ve Philip K.Dick
1982 Yılında çekilen
filmi, beynimi ne kadar yorsam da ne zaman ve nasıl seyrettiğimi
hatırlamıyorum. Tamamen karanlık bir sır, sinemada mı gördüm yoksa sadece video
kaset çılgınlığı sırasında mı izledim? Ancak net bir itirafta bulunmam
gerekirse ilk izlediğimde kesinlikle Harrison Ford hayranlığı ön plandaydı, bir
de Alien'dan dolayı Ridley Scott! Açıkçası o yıllarda Philip K. Dick adı bana
fazla bir şey ifade etmiyordu ve 80'li yıllarda çocuk klasikleri ile Teksas
Tommiks'lere ilave olarak, SAS Malko ve James Bond romanlarına yöneldiğimi ve
1986 yılından itibaren her ay kaçırmadan Blue Jean dergisi almaya başladığımı
net hatırlıyorum. Bilim kurguyu daha fazla keşfetmeye başladığım 80'ler sonu ve
bütün 90'lı yıllarda önce Asimov ve Clarke, sonrasında Herbert ile başlayan
ilgi haliyle PKD'e kadar ulaştırmıştı beni. Bıçak sırtı adıyla 1996 yılında
Kavram yayınlarından çıkan kitabı heyecanla almış, bir çırpıda bitirmiştim. Düşünsenize,
adından haberdar olmadığım yazarın iki kitabından sinemaya uyarlanan Blade
Runner ve Total Recall filmlerinin BK türünde tüm zamanlar sıralamamda ilk on
arasında yer almaları sanırım benim ayıbım olmuştur. Hayatının neredeyse
tamamını California'da bir plak dükkanı işleterek geçiren ve yaşarken
yazdıkları ilgi görmeyip ölümünden sonra gerçek değerini bulan, sevenlerinin
kısaltmasıyla PKD, bilim kurgunun her daim kilometre taşlarından biri olduğunu
göstermeye devam edecek. Tekrar filme dönecek olursak, ilk izlediğimde o
karanlık atmosfer ve umutsuz görünümlü gelecek beni ziyadesiyle ürkütmüştü.
Ancak Vangelis'in müzikleri, gösterdiğim tepkinin artmasında bir numaralı
etkendi. Derinden etkileyen ve beynin bütün kıvrımlarına işleyen o destansı müzikler
Blade Runner'ın kült mertebesine ulaşmasında hiç şüphesiz ana elementlerden
biri olmuştu.
2019 yılı Los Angeles
şehrindeyiz. Karanlık ve umutsuz bir geleceğin ortasında yaşam mücadelesi veren
milyonlarca insanın yaşadığı şehir adeta dev bir çöplükten farksızdır! Tyrell
şirketinin ürettiği ve köle olarak kullandığı replicant'lardan en son model 6
tanesi başka bir gezegende isyan çıkartır ve kaçırdıkları gemiyle Dünyaya
gelirler. Amaçları yaratıcıları Eldon Tyrell'e ulaşmak ve genetik bir bozukluk sebebiyle
yaklaşan ölümlerine bir çare bulmaktır. Los Angeles polis departmanında,
"Bıçak Koşucuları" biriminde görevli Rick Deckard amiri tarafından
kaçak replicantları bulmak ve etkisiz hale getirmek üzere görevlendirilir. Bu
andan itibaren Los Angeles'ın yağmurlu, karanlık ve ürkütücü sokaklarında
ölümcül bir kovalamaca başlar. Filmin yönetmeni olarak Dick, Martin Scorsese'yi
istese de bu asla gerçekleşmez. Ridley Scott gelen ilk teklifi Dune projesiyle
ilgilendiği için reddeder ancak daha sonra kabul ederek hazırlıklara başlar.
Hampton Fancher ve David Peoples'ın senaryosunu yazdığı filmin çekimleri
yaklaşık dört ayda biter. Warner Bros'un stüdyolarında karanlık atmosferli Los
Angeles şehir yaratılır. Rick Deckard rolü için ilk önce Robert Mitchum düşünülür,
Sean Connery, Gene Hackman, Burt Reynolds, Paul Newman gibi pek çok ünlünün
başrol için isimleri geçse de Harrison Ford ile anlaşma sağlanır. Filmde
replicantların bir nevi lideri durumunda olan Roy karakteri için Rutger Hauer
tek aday olarak rolü kapar. Eldon Tyrell'in asistanı Rachael rolü de sıra dışı
güzelliği ve oyun yeteneğiyle Sean Young'ın olur. 25 Haziran 1982 tarihinde
Kuzey Amerika'da binden fazla salonda gösterime giren film tam bir gişe hüsranı
yaşar. Eleştirmenler ikiye ayrılmıştır. Kimisi filmi fazla karmaşık ve sıkıcı
bulurken, kimisi de bu karışıklığı filmin havasına çok uygun bulmuştur.
İlerleyen yıllarda yönetmen Scott kendi kurgusuyla filmi tekrar vizyona sokar.
Farklı bir sonu vardır burada Blade Runner'ın ve yapımcı firma Warner Bros da
25. yılı sebebiyle DVD ve Bluray versiyonlarında yine farklı kurgularla, farklı
sonlar barındıran filmin setini koleksiyoncular için piyasaya sürer.
Blade Runner bugün neredeyse bütün eleştirmenlerin ortak fikrince sinemanın en
iyi 100 filmi arasında gösterilmektedir. Bu kara film kategorisinde görülen BK
klasiğinin müzikleri için Vangelis ekibe, Ridley Scott'ın daha önce Filme
Chanel No. 5 reklamında China albümünden kullandığı müzikler ve Ateş Arabaları
filminde müzikleri kurgulayan Terry Rawlings sayesinde girer. New Age tarzı
müziğin tanrısı, Ateş Arabaları başarısından sadece bir yıl sonra yeniden
efsane bir film için stüdyoya girecek ve kariyerinin en iyi işlerinden birine
imza atacaktır.
Vangelis
Evangelos Odysseas Papathanassiou 29 Mart 1943 yılında Yunanistan'ın Volos kentinde doğdu. Daha 4 yaşında beste yapmaya başladı. Örgün eğitimden çok kendi kendini yetiştirdi. Piyano dersi almadı ve tüm sanat hayatı boyunca nota yazma ve okuma konusunda fazla bilgisi olmadı. Atina Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim okudu.
Vangelis, 12 yaş civarlarında caz müziğine ilgi duymaya başlar ve daha sonra bu ilgi rock and roll'a kayar. Okul arkadaşlarıyla daha 15 yaşındayken ilk çalışmalarını yapmaya başlar ve 60'ların hemen başında The Forminx adlı pop grubunu kurar. Atina'da sahne alan grup cover parçalar dışında Vangelis ve Nico Mastorakis tarafından yazılmış İngilizce besteler de kaydeder. Grup başarılı performanslar sonrası 1966 yılında şöhretin zirvesindeyken dağılır.
1968'deki öğrenci olaylarında Paris'e taşınır ve Demis Roussos, Loukas Sideras ve Argyris Koulouris'le birlikte Aphrodite's Child isimli progresif rock gurubunu kurar. Birlikte, Avrupa'da hit olmuş bir single olan Rain and Tears'i çıkarırlar. 666 isimli albümleri, müzik tarihçileri tarafından devrimsel bulunur, progresif rock ve konsept albümlerinin gelişiminde mihenk taşı kabul edilir. Grup 1972 yılında dağılır. Vangelis, daha sonraki yıllarda Roussos'un birkaç albüm ve single'ının yapımcılığını üstlenir. Roussos, Vangelis'e bunun karşılığını yıllar sonra Blade Runner soundtrack'inde vokal yaparak verecektir.
Demis Roussos
1971'de Londra'da bir grup stüdyo
müzisyeni ile yaptığı kayıtlar sanatçıdan izinsiz olarak 1978
yılında Hypothesis ve The Dragon adlı iki albüm olarak
yayınlandı. 1972'de 1968 yılındaki öğrenci isyanlarından etkilenerek ilk solo
albümü Fais Que Ton Reve Soit Plus Long Que La Nuit'i çıkardı. Gösterici marşları ve haber bülteni kayıtlarından bölümler de
içeren albümün sözlerinin bir kısmı gösterilerde duvara yazılan sloganlardan
oluşturuldu. 1973'te Vangelis, Fransız film
yapımcısı Frederic Rossif'in iki filminin müziğini yaparak solo kariyerini sürdürdü.
Vangelis'in ikinci solo albümü Earth'ün kayıtları da 1973 yılında yapıldı. Perküsyonların ağırlıkta olduğu albümde Bizans müziğinden de etkileşimler vardı. Kayıtlarda Vangelis'e eski grup arkadaşı Argyris
Koulouris ve daha sonra F.R. David adıyla çıkardığı "Words" single'ı ile dikkat
çekecek Robert
Fitoussi eşlik etti. Aynı kadro ile 1974'te "Odyssey"
adı altında "Who" adlı bir single çıkardı. Bu dönemde Vangelis
başka bir progresif rock grubu Yes ile
klavyecileri Rick
Wakeman'ın gruptan ayrılmasının ardından provalar yaptı. Gruba hiçbir zaman katılmamasına rağmen (Patrick
Moraz alınmıştı gruba), ileride birçok albümde birlikte
çalışacakları vokalist Jon
Anderson’la çok yakın dost oldular.
Londra’ya taşınan Vangelis, RCA Records ile
bir anlaşma imzaladı, kedine ait Nemo
Studios'u kurdu ve eleştirmenlerin çok beğendiği Heaven And Hell (1975), Spiral (1977)
ve China (1979)
albümlerini kaydetti. Daha sonra, Heaven and Hell, Carl Sagan tarafından PBS televizyon dizisi
Cosmos’un tema müziği olarak kullanıldı. Ayrıca, Yunan rock grubu Socrates
Drank The Conium’um muhtemelen en önemli albümü olan Phos’un
kayıtlarında yapımcı olarak yer aldı ve klavye çalma görevini üstlendi.
1976'da Rossif'in yönetmenliğini yaptığı La Fete Sauvage isimli belgeselin müziklerini yaptı. Bu albümde Batı müziğini
Afrika ritmleriyle beraber kullandı. 1979'da Rossif için yaptığı ve kariyerindeki üçüncü film müziği
albümü olan Opera Sauvage yayınlandı. Albümden "L'Enfant", daha
sonra Peter Weir'ın 1982
tarihli filmi The Year Of Living Dangerously'de kullanıldı. Rossif ve Vangelis'in işbirliği Sauvage Et Beau (1984) ve De Nuremburg a Nuremburg (1989) albümleriyle devam etti.
Vangelis ve Irene Papas
1979'da Vangelis ve aktris Irene Papas'ın
yorumladığı Yunan halk şarkılarından oluşan Odes yayınlandı.
Albüm, Yunanistan'da çok büyük başarı kazandı. İkili 1986'da Rapsodies ile
bir ortak çalışmada daha bir araya geldi.
1980 yılında deneysel albümü See You Later'ı yayınlandı. Bu albümdeki "Memories of Green" daha
sonra Blade Runner soundtrack'inde
de kullanıldı. 1981 yılında Chariots of Fire’ın
müziklerini besteledi. Bir elektronik müzik çalışması olan soundtrack, dönemin
trendleri ve karakteristiğiyle pek uyumlu olmamasına rağmen beklentilerin çok üzerinde bir başarı elde etti. Film, En İyi Film
Akademi Ödülü dahil altı adet ödül kazandı. Vangelis de En İyi
Özgün Müzik dalında Oscar ödülüne layık görüldü. Filmin
açılışındaki tema müziği 1982 yılında single olarak yayınlandı ve 5 ay süren
istikrarlı bir yükseliş trendinin sonunda listelerde bir hafta boyunca birinci
sırada yer aldı.
1982 yılında yönetmen Ridley Scott’la bir araya geldi. Blade Runner
filminin müzikleri ikilinin ilk çalışması oldu. Albüm BAFTA ve Altın Küre adaylıkları
kazandı. Ancak Vangelis ile yaşanan bir anlaşmazlık nedeniyle film müziği
albümünde parçaları "The New American Orchestra" adı verilen bir grup stüdyo
müzisyeni çaldı. 12 yıl süren anlaşmazlığın çözümlenmesinin ardından Vangelis'in
çalışmaları ABD'de 1994 yılında yayınlandı. 2017'de film müziklerinin 35. yılı
dolayısıyla orijinal film müziği albümü LP olarak satışa
sürüldü. Scott ile Vangelis, Paramount Pictures tarafından yayınlanan
1992 tarihli 1492: Conquest Of Paradise filminde de beraber çalıştı. Film, Kristof Kolomb'un
Amerika'yı keşfinin 500. yılı dolayısı ile çekilmişti. Vangelis'in müziği
1993 Altın Küre ödüllerinde en iyi özgün film müziği ödüllerine aday
gösterildi.
Jon Anderson ve Vangelis
Vangelis, 1980'den itibaren Jon Anderson ile Jon
& Vangelis olarak 11 yılda dört albüm çıkardı.
1981 ve 1986 yıllarında İtalyan şarkıcı Milva’yla
çalıştı, ve özellikle Almanya’da “Ich
hab’keine Angst” ve “Geheimnisse”
albümleriyle önemli başarı elde etti. Ayrıca Jacques-Yves Cousteau’nun
deniz altında çekilen belgesellerinin müziklerini yaptı. 1992’de, Fransa Vangelis'e, Chevalier des Arts et des Lettres unvanını
verdi.
2001’de elektronikten çok orkestral bir
albüm olan ve aslında 1993’te yazılmış olan Mythodea’yı yayınladı; eser NASA tarafından Mars
özel görevleri tema müziği olarak kullanıldı. 2004 yılında Oliver Stone'un Alexander filminin soundtrack’ini çıkardı. 2007'de ise Yunan yönetmen Yannis
Smaragdis'in 17. yüzyılda yaşamış Giritli ressam El Greco'nun yaşamını
konu alan El
Greco filminin müziklerini çıkardı. İkili 1997'de de Kavafis'in yaşamını konu
eden Cavafy filmi
için beraber çalıştı.
12 Kasım 2014 tarihinde Avrupa Uzay Ajansı'nın, Rosetta projesinin
bir parçası olarak Philae'nın 67P/Churyumov-Gerasimenko kuyruklu
yıldızına inmesi üzerine "Arrival", "Rosetta's Waltz", ve
"Philae's Journey" adlı üç beste yapan Vangelis bu besteleri daha sonra
internette yayınlandı.
Sanatçı ekim 2016'da, şimdilik kariyerinin son çalışması olan Rosetta albümünü
yayınladı.
Vangelis albümün hazırlık aşamasında senaryoyu okumaz. Filmdeki
görüntülerin üzerinde bıraktığı etkiyle ana temayı besteler. Besteci "Ben
bunun daha verimli ve ilginç olduğunu hissediyorum. Bu filmde müziği
görüntüleri görür görmez yazmaya başladım," der. 2019'un Los Angeles'ını
tanımlayan büyük bas davul sesini MasterRoom reverb ünitesiyle birleştirir.
Memories of Green bestesindeki piyano sesini elde etmek için Steinway marka
piyanosunu gitar pedalı ile filtreler. Deckard ve Rachael'in sahnesinde
saksafon solosunu Dick Morrisey çalar. Kapanış jeneriği müziğini daha
dinamik bir son olmasını istediği için hareketli besteleyen Vangelis, albümün
tamamında elektronik ve akustik enstrümanları birlikte kullanır. "Ben her
zaman içgüdüsel olarak beste yaparım, her şey doğal çıkar ortaya. Elektronik ve
akustik aletler arasında fark görmüyorum ve benim için ses çıkaran her şey
önemlidir. Onlara müziğimde her daim yer vardır." diyen besteciye albümde
kadim dostu Demis Roussos da sesiyle vokal yapar. Stüdyoyla çıkan anlaşmazlık
yüzünden 12 parçalık albüm ABD'de 12 yıl sonra yayınlanır. Daha sonra piyasaya
2 cd'lik ve 35 parçalık Exper Edition albümü sürülür. Blade Runner, kara film
ve bilim kurgu türünde bir külttür ve Vangelis'in müziklerinin etkisi filmin bu
yönde kabul görmesinde kuşkusuz çok etkili olmuştur.
Main Titles;
Blush Response;
Rachelve Deckard'ın tanışma ânına tanıklık ediyoruz. İkilinin Tyrell şirketinin ana binasındaki diyaloglarına Eldon Tyrell de dahil oluyor ve Vangelis'in müziği hakimiyeti ele alıyor. Ağır tempoda ilerleyen ve elektronik enstrümanların ağırlıkta olduğu bir parça. Başından sonuna kadar aynı rotada ilerleyen parça adeta atonal bir havada ilerleyerek sonlanıyor.
Wait For me;
Rachel's Song;
One More Kiss Dear;
Blade Runner Blues;
Memories Of Grenn;
Tales Of The Future;
Damask Rose;
Blade Runner End Titles;
Tears In Rain;
"Siz insanların aklının almayacağı şeyler gördüm. Orion'un yamaçlarında yanan hücum gemileri, Tannhauser geçidinin yakınında karanlıkta parıldayan C-ışınlarını seyrettim. Tüm o anlar zaman içinde yitip gidecek. Tıpkı yağmurdaki, gözyaşları gibi. Ölmek... zamanı"
Hüzünlere gark olmadığınız, geleceğin barış umuduyla dolu dünyasında mutluluğunuz daim olsun sevgili dostlar!
Main Titles;
Decard'ın Replicant Leon Kowalski'nin evinden
aldığı fotoğrafları incelerken verdiği komutları dinleyerek başlıyoruz parçaya.
Repliklerin sonunda Vangelis'in derinlerden gelen müziğini işitiyoruz. 2019
Yılı Los Angeles şehrinin muazzam kasvetli havasına tanıklık ediyoruz. Karanlık
bir atmosfer, dev binalar, sağdan soldan geçen uçan araçlar! Yavaşça yükselen
parça, elektronik enstrüman uzmanı bestecisinin elinde atmosferin içine daha
fazla odaklanmamızı sağlıyor. Şehrin üzerinde gezen kameraya eşlik eden müzik,
şehrin kirli havasını ve gizemini kulaklara büyük bir başarıyla duyuruyor.
Farklı seslerin eşliğinde alçalıp yükselen müziğin büyüleyici havasıyla sağlam
bir giriş yapıyoruz albüme.
Blush Response;
Rachelve Deckard'ın tanışma ânına tanıklık ediyoruz. İkilinin Tyrell şirketinin ana binasındaki diyaloglarına Eldon Tyrell de dahil oluyor ve Vangelis'in müziği hakimiyeti ele alıyor. Ağır tempoda ilerleyen ve elektronik enstrümanların ağırlıkta olduğu bir parça. Başından sonuna kadar aynı rotada ilerleyen parça adeta atonal bir havada ilerleyerek sonlanıyor.
Wait For me;
1980'li yılların klasik pop atmosferini yansıtan bir parça geliyor.
Fonda parçaya eşlik eden insan sesi, temposunu yavaşça yükselten parçaya uyum
sağlıyor. Saksafon solonun parçanın havasına müdahale etmesiyle sözü olmayan
tipik bir pop parçası dinleniyormuş gibi olsa da, Vangelis'in sihirli orguyla
yaptığı farklı dokunuşlar sayesinde her zamanki gibi yolundan sapmayan
notalarıyla ilerleyen hafif tempolu parçayı bitiyoruz.
Rachel's Song;
Filmin önemli bir karakteri Rachel. Kilit nokta diyebiliriz ve
belki de albümün en iyi parçalarından birini dinliyoruz. Çok hafif tonda
başlayan ve devreye muhteşem bir sesin dahil olmasıyla tadına doyulmaz bir arya
da diyebiliriz Rachel's Song için! Karakterin üzerinden perdeye yansıyan bütün
hüznü ve gizemi kulaklara ileten çok başarılı bir beste. Parçanın yarısından
itibaren Vangelis devreye giriyor ve elektronik enstrümanlarıyla temayı
çalıyor. Devamlı aynı tempoda başlangıç ve gelişme olarak tanımlanabilecek iki
ayrı bölümden oluşan parça, insan sesinin devreye girmesinin ardından, ağır
ağır temposunun düşmesiyle sona eriyor.
Love Theme;
Aşk temasındayız ve albümün bir diğer mükemmel bestesi
karşılıyor bizi. Dick Morrisey'in muhteşem saksafon solosu eşliğinde 80'li
yılların bütün havasını soluyacağınız duygusal bir parça bu. Saksafon solo
dışında Vangelis'in hafif dokunuşlarıyla ilerleyen tema Rachel ve Deckard
arasındaki sıcaklığı fazlasıyla hissettiriyor.
Don Percival'in vokaliyle dinlediğimiz parça, hoş bir
aşk şarkısı. Filmde Deckard'ın Çin mahallesinde içki aldığı dükkanda çalan Big
Band tarzı parça, Los Angeles'ın kasvetli sokaklarına çok yakışıyor doğrusu.
Blade Runner Blues;
Albümün en uzun parçasını dinliyoruz. Vangelis'in alıştığımız
enstrümanlarıyla giriş yaptığı ağır tempolu ve geleceğin dünyasının kasvetini
kulaklara başarıyla taşıyan bir beste bu. Caz havasının elektronik enstrümanlar
aracılığıyla mükemmel yakalandığı eser yaklaşık sekiz dakikanın üzerinde
sürerken, neredeyse sonuna kadar aynı tempoyla hiç değişmeden ilerliyor.
Özellikle caz severler parçayı dinlerken, Vangelis'in org sesinin, kafanızda
saksafonla yer değiştirmesi neredeyse kaçınılmaz oluyor.
Memories Of Grenn;
Sanatçının 1980 yılında çıkardığı See You Later
albümünde ilk defa dinlediğimiz Memories Of Green'i, albümün bana göre en
iyi parçası olarak arzı endam ediyor kulaklarımızda. Sanatçının 1980 yılında
çıkardığı See You Later albümünde dinledik ilk defa Memories Of Green'i.
Vangelis, farklı bir piyano sesi elde etmek için Steinway marka piyanosunu
gitar pedalı ile filtreler. Öylesine etkileyici bir müziktir ki bu, farklı
sesiyle piyanonun esiri olursunuz ve gözlerinizi bir an kapattığınızda başka
bir boyutta bulursunuz kendinizi. Filmde Rachel'ın beynine gömülmüş
hatıralarının sahte olduğunu anlaması ve gözünden süzülen yaşları gördüğümüz
sahnede çalan parça her bir notasıyla ruhunuza işliyor adeta. Memories Of
Green, ne zaman başladığını ve ne zaman bittiğini fark etmediğiniz sarsıcı bir
etkiye sahip. Melankolik havasıyla bütünleşmenin kaçınılmaz olduğu kozmik bir
havaya sahip parça, defalarca dinlenesi bir eser.
Tales Of The Future;
Deckard, karanlık ve ıslak Los Angeles geleceğinde sokakları
arşınlarken fonda Vangelis'in kadim dostu, efsane ses Demis Roussos'un vokalini
dinliyoruz. Bestecinin atmosfere uygun bestesine, büyüleyici sesiyle eşlik eden
şarkıcının sayesinde kasvetli ortamı iliklerimize kadar hissediyoruz.
Damask Rose;
Vangelis'in tempoyu giderek daha ağdalı hale getirdiği
parçalarından biri. Albümünde en kısa eseri. Şehrin ortamını yansıtan, açıkçası
insanı adeta travmaya sürükleyen ve atmosferi çok başarılı yansıtan bir beste.
Blade Runner End Titles;
Kapanış parçası ve albümün de tek hareketli, dinamik bestesi.
Vangelis'in akustik, elektronik bütün enstrümanları bir arada kullandığı parça,
filmin bütününe tamamen zıt ama bir noktada onca kasvete rağmen umut
kırıntıları barındıran bir geleceğin tasviri sanki. Sonuna kadar aynı hareketli
tempoda ilerleyen parça davulların ve diğer farklı seslerin eşliğinde albümün
tamamına sinen durgunluğu bir anda silip atıyor. Parça temposuna rağmen
bünyesinde barındırdığı unutulmaz melodisiyle akıllarda daimi bir yer ediniyor.
Tears In Rain;
Efsane final sahnesindeyiz, binanın çatısında Rick ve
Roy karşı karşıya! Sağanak yağmur altında geçen sahnede, bütün amacı herkes
gibi yaşamak olan ve bunun uğruna yaratıcılarına karşı şiddet kullanmayı
göze alan bir canlının, yaşam süresinin son anlarındaki sözlerine tanıklık
ediyoruz. Sinema tarihine geçen bu anlarda, replicant Roy Batty'nin
"Ölmek... zamanı" sözleri ardından başının yavaşça önüne düştüğü
görüntü, belkide en gösterişsiz ama en etkileyici ölüm sahnelerinden biri
olarak hafızalarımız da silinmez bir etki bırakıyor. Vangelis'in derinden gelen
ve aynı tempoda yağmura eşlik eden bestesi, son replicant'ın ardından, yaratıcılara
atfen bir ağıt misali son notalarını kulaklarımıza ulaştırıyor.
Vangelis müziği, direkt ruhun derinliklerine hitap eden bir yapıya
sahiptir. Bestelerini nota olarak porteye dökmek yerine önce kafasında
şekillendiren ve sonrasında bunu ölümsüzleştiren nadir sanatçılardan biridir.
Bestelediği parçaların geneli tek bir kalıp üzerinde düz ilerler ve aralıklarla
iniş çıkışlı bölümler girer araya. Hatta bazı parçaları en ufak bir nota
değişikliği bile göstermeden başladığı gibi biter. Blade Runner'ın yapım
aşamasında yukarıda bahsettiğimiz gibi, senaryoyu okumadan görüntüler üzerinden
ana temayı yazan ve diğer besteleri büyük bir başarıyla filme yediren Vangelis,
kariyerinin unutulmaz albümlerinden birine imzasını atmış. Özellikle elektronik
ve akustik enstrümanların yanında kendi icadı seslerin kullanımında
profesyonelliğini sonuna kadar kullanmış ve çok başarılı olmuş. Demis
Roussos'un uhrevi sesinin vokal yaptığı bölüm, aşk temasında devreye giren Dick
Morrisey'in saksafon solosu ve kapanışta albümün genel görüntüsüne tamamen zıt
olan dinamik ve hareketli kapanış parçası ve tabi ki efsane Memories of Green
ile Vangelis sınırları sonuna kadar zorlamış. Filmin genel havasının karanlık
ve sevimsiz olduğunu düşünürsek, böyle ortamlara sahip yapımlara akılda kalıcı
müzik bestelemenin ne kadar zor olduğunu da anlayabiliriz. Besteci bu konuda da
farkını pozitif yönde fazlasıyla ortaya koymuş. Albümün tamamında genel olarak
birbirinden bağımsız, farklı besteler olduğunu özellikle belirtmek lazım. Tek
bir tema üzerinden, aynı temanın farklı versiyonlarına yazılmış besteler yok bu
albümde. Besteci bilindik film müziği kalıplarından uzak durmuş. Yapım yılının
1982 olduğunu düşünürsek, o günleri, büyük bütçeli filmlerin neredeyse
tamamında dünyaca ünlü senfoni orkestralarını ağırlıklı olarak kullanan
bestecilerin çağı olarak tanımlayabiliriz. John Williams, Jerry Goldsmith, John
Barry, Basil Poledouris, James Horner ve daha pek çok bestecinin zirvede
oldukları bir dönemde, 1981 yılında Ateş Arabaları filmine yaptığı müziklerle
Oscar ödülünü kazanan ve hemen ertesi yıl Blade Runner ile başarı grafiğini
yükseltmeye devam Vangelis'i, sıradışı müziğiyle popüler isimlerin arasından
sıyrılması karşısında hayranlıkla takdir etmemek haksızlık olur
düşüncesindeyim! Albümde, farklı enstrüman ve sesleri bir araya getiren
Vangelis, karanlık atmosferli ortamların gizemini doruğa çıkartan besteleri ve
alışılagelmiş film müziği anlayışının dışına çıkan performansıyla her
müzikseverin arşivinde muhakkak bulunması gereken bir çalışmaya imza atmış.
Albümün mümkünse 2 Cd'lik Exper Edition versiyonunu edinebilirseniz, duble
kaymaklı tatlı tadında olur! Yazımızın sonunda kapanış sözleri, replicant'ların
lideri Roy Batty'den gelsin;
Hüzünlere gark olmadığınız, geleceğin barış umuduyla dolu dünyasında mutluluğunuz daim olsun sevgili dostlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder