25 Nisan 2020 Cumartesi

MUADDİB,

ÇÖLÜN KUMLARINA GELECEĞİ YAZAN KURTARICI



BİLİMİN KURGU ÖTESİ

Hayal gücünüz ne kadar geniş? Kafanızın içinde yarattığınız dünyaları kurgulamak ve onları kağıt üstüne dökmek, inandığınız fikirleri geniş kitlelere yayabilmek ne kadar mümkün sizce? Bunu gerçekleştiren insan sayısı o kadar az ki! Bilim kurgu edebiyatı malumunuz olduğu üzere aslen kaçış edebiyatıdır. Yüzyıllardır türün üstüne yazan bu bahsettiğimiz hayal gücü eşsiz kimlikler, beyinlerinde ürettikleri toplum modeline uymayan fikirleri bizlere ulaştırmak adına gerekirse toplumdan aforoz edilmeyi bile göze almışlardır. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yazın sanatının farklı ve daha cesur hallere evrilmesi neticesinde okuyucunun önünde muazzam bir seçenek okyanusu oluşması kaçınılmaz olmuştur. Sanayi devriminin bir getirisi olarak toplumların daha özgür biçimlerde düşüncelerini yayabilme fırsatını elde etmeleri neticesinde muazzam bir hayal gücü gelişimi yaşayan edebiyat dünyası, yeni devrimin getirisi olan emperyalist dünyaya kafa tutan yazarların çoğalmasını sağlamıştır. Öyle ki, mevcut sistemi eleştirmek adına düşüncelerini farklı dünyalar yaratarak anlatma gayreti içine giren bu şahsiyetler, okuyucunun daha fazla düşünmesine, toplumsal çarpıklıkları daha fazla irdelemesine olanak sağlamışlardır. 20. yüzyıla geldiğimizde ise özellikle iki büyük savaş geçiren gezegenin, toplumsal bazda büyük değişiklikler yaşaması neticesinde bu dönemleri derinlemesine inceleyen ve hayal gücüyle birleştirdiği konuları farklı dünyalar yaratarak okuyucuya sunan isimlerin sayısı daha da fazlalaşmıştır.



1920 yılında dünyaya gelen Frank Patrick Herbert, yukarıda bahsettiğimiz gibi, yazılı tarihin hayal gücü en geniş yazarlarından biridir. Küçüklüğünden beri yazar olma tutkusuyla büyüyen Herbert, gazetecilik, fotoğrafçılık, ekolojik danışmanlık ve öğretim görevlisi olarak pek çok farklı dalda çalıştı. İkinci Dünya Savaşında Amerikan Donanmasında fotoğrafçı olarak görev aldı ve sonrasında kendini yazarlığa verdi. 1955 yılında ilk romanı olan The Dragon in the Sea ile kariyerinin başlangıcını yaptı. 1959 yılında efsane seri Dune romanı için çalışmalara başladı ve ilk kitabı tam 6 yıl sonunda bitirdi. Muazzam ilgi gören kitap bilim kurgu yazın tarihinin en çok satan kitabı oldu. Tarihte verilen ilk Nebula ödülünü kazandı ve hemen ardından Hugo ödülü geldi. İlk kitabı takiben beş kitap daha yazan Herbert bütün dünyada sadece bilim kurgu türüne ilgi duyanların değil, bütün edebiyat sevenlerin ilgisini çekmiştir. 1986 yılında aramızdan ayrılan yazarın bizlere bıraktığı bu muhteşem miras hâlâ hak ettiği ilgiyi görmeye devam etmektedir. Yaratmış olduğu binlerce yıl sonrasının, yıldızlara yayılmış insan toplulukları arasında süren çatışmalarını, günümüz dünyasının çıkar çatışması içinde olan toplumlarıyla bu kadar başarılı örtüştürmesi, dehasını anlamak adına çok önemli bir etkendir. 


Dune efsanesi, İmparator Padişah IV. Shaddam'ın kızı Prenses Irulan'ın anlatımıyla başlar ve artık okuyucu/seyirci için bambaşka dünyaların kapıları sonuna kadar açılır,

Yıl 10191
Bilinen evren, Padişah İmparator IV. Shaddam tarafından yönetiliyor
Benim babam
Bu zamanda, evrenin en değerli maddesi, melanj baharatıdır
Baharat, ömrü uzatır
Baharat, bilinci geliştirir
Baharat, uzay seyahati için çok önemlidir
Baharat, uzay ekibini ve onun gezgincilerini 4 bin yıl boyunca mutasyona uğrattı
Onlara, uzayı katetmek yeteneği veren baharat gazını verdi
Yani hareket etmeden evrenin herhangi bir yerine seyahat etmek
Oh, evet
Size söylemeyi unuttum
Baharat bütün evrende sadece bir gezegende mevcuttur
Büyük bir çöl halinde, ıssız kurak bir gezegen
Bu çöllerin derinliklerinde, kayalıkların içinde gizlenmiş, Fremen olarak bilinen insanlar
Uzun süredir bir kurtarıcının geleceğine dair bir kehanete inanıyorlar
Onları gerçek özgürlüğe götürecek kişi
Arrakis gezegeni aynı zamanda DUNE olarak da bilinmektedir

ZORLU BEYAZ PERDE SERÜVENİ

Dune ve sinema serüveni 70'li yılların başında başlamış ve zorlu bir süreci takiben 1984 yılında David Lynch yönetiminde izleyiciyle buluşmuştur. Sinema dünyasında ilk rolüyle seyirci karşısına çıkan Kyle MacLachlan, romanın baş karakteri Paul Atreides'i başarıyla canlandırırken kendisine muhteşem bir oyuncu kadrosu eşlik etmiştir. Mexico City'nin Churubusco Stüdyolarında çekilen filmin müzikleri ise efsane grup Toto ve Brian Eno elinden çıkmıştır.



Uzak bir gelecekte geçen film, Dune olarak bilinen çöl gezegeni Arrakis'in kontrolünü eline geçirmek isteyen asil ailelerin iktidar mücadelesini anlatır. Bütün evrende sadece bu gezegende çıkartılan Melanj denen Baharat, insan ömrünü uzatırken, milyonlarca ışık yılı süren uzay yolculuklarını kısaltması açısından hayati önem arz etmektedir. Bütün bu koşulların ortasında gezegenin kontrolü için, Harkonnen Hanedanına karşı mücadele veren Atreides Hanedanının genç varisi Paul, gezegenin sakinleri Fremenler ve bütün evrene yayılmış gizli bir kadın topluluğu olan Bene Gesserit cadıları için beklenen Mesih yani Kwisatz Haderach adayı olarak görülmektedir. Patrick Stewart, Brad Dourif, Dean Stockwell, Virginia Madsen, Jose Ferrer, Sting, Linda Hunt ve Max Von Sydow dahil olmak üzere filmin zengin bir oyuncu kadrosu vardır.



Romanın ilk başarısından sonra, Dune'u film olarak uyarlama girişimleri 1971'de başlar. 1970'li yıllarda Arthur P.Jacobs, Alejandro Jodorowsky ve Ridley Scott'ın çabalarıyla uzun bir süreç yaşanır ve nihayetinde 1981 yılında yapımcı Dino De Laurentiis, David Lynch'i yönetmen olarak işe alır.


Filmin bütçesi 40 milyon dolardır ve sadece 30 milyon dolarlık hasılat başarısızlığı üstüne, filmin senaryosu, kurgusu, başarısız efektleri eleştirmenler tarafından ağır bir şekilde eleştirilir. Sadece oyunculuk, aksiyon sahneleri ve müzikler filmin olumlu yönleri olarak görülür. Film piyasaya sürüldükten sonra yönetmen Lynch, çekimler boyunca yapımcılardan gelen baskının kendisini çok sınırladığını söylemiş ve son kurgu sonrası vizyona giren filmi reddetmiştir. Dünya genelinde en az üç farklı versiyonu yayınlanan filmin bazı versiyonlarında David Lynch'in adı jeneriklerde Alan Smithee takma adıyla değiştirilmiştir. Bu takma isimler genelde filmle ilişkilendirilmek istemeyen yönetmenlerin kullandığı bir yöntemdir. Film yıllar içinde kült mertebesine erişmiştir. Ancak film, romanın hayranları tarafından hala kabul görmemektedir.

JODOROWSKY VE DUNE

1971 yazında, yapımcı Arthur P.Jacobs Dune'un film haklarını satın aldı. Ancak 1973 yazında hayatını kaybettiğinde film için yapılan çekim planları halen devam etmekteydi. Yönetmenler arasında David Lean'in bile ismi geçiyordu.


1974 yılında film hakları Jean-Paul Gibon liderliğinde bir Fransız konsorsiyum tarafından alınır ve yönetmen olarak Alejandro Jodorowsky projenin başına getirilir. Jodorowsky, müzikler için Pink Floyd ve Magma gruplarını düşünür, görsel efektler için Dan O'Bannon'a, set ve karakter tasarımları için H.R.Giger, Jean Giraud ve Chris Foss'a gider. Oyuncular için kafasında fantastik bir kadro kurar. Salvador Dali'yi İmparator, Orson Welles'i Baron Harkonen, Mick Jagger'ı Feyd-Rautha, Udo Kier'i Piter De Vries, David Carradine Leto Atreides ve oğlu Brontis Jodorowsky'i Paul Atreides olarak belirler. Ancak proje birkaç nedenden ötürü rafa kaldırılır. Olağanüstü hazırlıklar yapılmış, eskizler hazırlanmış ve film öncesi destansı bir çalışma yapılmıştır.


Jodorowsky daha sonra çektiği filmlerin pek çoğunda Dune etkilerini filmlerinin içinde hissettirmiştir. 2013 yılında, başarısızlığa uğrayan bu büyük hazırlık bir belgesel olarak hazırlanmış ve vizyona girmiştir. 

DE LAURENTİİS DEVREDE

1976 yılının sonlarında İtalyan yapımcı Dino De Laurentiis filmin haklarını Gibon konsorsiyumdan satın alır. De Laurentiis en doğru kararı vererek kitabın yazarı Frank Herbert'la 1978'de yeni bir senaryo yazması için anlaşır. Herbert'ın senaryosu 175 sayfa uzunluğundadır ve yaklaşık üç saatlik ekran süresine denk gelmektedir. De Laurentiis daha sonra yönetmen Ridley Scott'ı 1979'da kiralar.

 

Senaryoya Rudy Wurlitzer de dahil olur. Scott kitabı iki filme ayırmayı amaçlarken başka bir proje olan Blade Runner'ı yönetmeye devam etmeden önce üç senaryo taslağı üzerinde çalışır ancak süreç yavaş işlemektedir ve netice olarak Scott projeden ayrılır.

LYNCH'IN SENARYOSU VE FİLMİN ÇEKİMLERİ

1981'de dokuz yıllık film haklarının süresinin dolmasına karar verilir. De Laurentiis, yazarın haklarını yeniden müzakere ederek onlara Dune devam filmleriyle ilgili yeni haklar ekler. Fil Adam filmini gördükten sonra yapımcı Raffaella De Laurentiis, David Lynch'in filmi yönetmesi gerektiğine karar verir. O süre zarfında Lynch, Star Wars serisinin üçüncü filmi Return Of The Jedi dahil pek çok filmden yönetmenlik teklifi almıştır.


O zamana kadar kitabı okumamış olan Lynch, senaryo üzerinde hızla çalışmaya başlar. Eric Bergren ve Christopher De Vore ile birlikte altı aylık bir çalışma sonunda iki taslak oluştururlar. Lynch daha sonra beş taslak üzerinde daha çalışacaktır.


30 Mart 1983'te 135 sayfalık senaryonun altıncı taslağıyla filmin çekimleri nihayet başlar. Tamamı Meksika'da çekilir. 40 milyonu aşan bütçesi, 16 ses sahnesi, 80 set ve toplam 1700 kişiden fazla kadrosuyla Dune, sinema dünyası serüvenine başlar.  

YAPIM SONRASI DUNE

Çekimlerin ardından zorlu bir kurgu süreci başlar. İlk kurgu sonucu ortaya dört saatlik bir film çıkar. Lynch'in asıl amacı kesintilerle birlikte en az üç saatlik bir versiyondur. Buna karşılık Universal ve filmin finansörleri iki saatlik bir kurgu üzerinde ısrar ederler.


Dino De Laurentiis, kızı Raffaella ve Lynch filmden çok fazla sahneyi çıkartırlar. Ek olarak Virginia Madsen'la ilgili giriş sahnesi yeniden çekilir ve bu sahneye ilaveten başka yeni sahneler çekilip kurguya ilave edilir. Filmin gösterime girmesinin ardından çıkan söylentilerin aksine Lynch ilk kurgu dışında filmin başka hiçbir kurgusuna iştirak etmemiştir.


1988'de eksik sahnelerin eklenmesiyle 186 dakikalık bir versiyon televizyonda iki bölüm halinde yayınlanır. Lynch bu sürümü reddeder ve adı kredilerden kaldırılarak yerine Alan Smithee yazılır. Daha sonra bu sürüm Extended Edition adıyla Dvd olarak yayınlanır. İlerleyen yıllar içinde filmin farklı kurguları yayınlanır. Universal, Lynch'e filmin yeni bir kurgusu için teklif götürse de yönetmen gelen her teklifi reddeder. Lynch, Dune ile ilgili hiç kimseyle tartışmamayı ve filmi hayatından silmeyi tercih eder. 

DUNE PRÖMİYERİ VE GİŞE

3 Aralık 1984'te The Kennedy Center'da ilk prömiyeri yapılan film, 14 Aralık tarihinde bütün dünyada gösterime girdi. Filmin tanıtımlarında sadece çok satan kitabı değil, aynı zamanda Eraserhead ve The Elephant Man filmleriyle büyük başarılar kazanan Lynch'in de reklamları yapıldı. Filmin üretim aşamasından beyaz perdeye gelişine kadar geçirdiği safhaları öven makaleler yayınlandı. Bütün bu hazırlıklara rağmen 915 sinemada gösterime giren Dune, 40 milyonluk bütçesine karşılık 30 milyonluk kazancıyla tam anlamıyla batar ve gişede uğranan hayal kırıklığı üstüne eleştirmenlerin gelen olumsuz yorumlar durumu daha da kötüleştirir.


Dünya sinemasının en önemli ve bilinen eleştirmenlerinden Roger Ebert filme bir yıldız verir ve "Bu film, tüm zamanların en kafa karıştırıcı senaryolarından biri, tam bir karmaşa, anlaşılmaz, çirkin, yapılandırılmamış, anlamsız bir seyirlik" der ve filmi yılın en kötüsü olarak seçer. Gene Siskel ile yaptığı inceleme neticesinde Ebert "Kanlı sahnelerin yoğunluğunu çok fazla bulur ve bu kadar çok para harcanmış bir filmde böylesine ucuz ve kötü efektlerin kullanılması kabul edilemez." yorumlarında bulunur. Film daha sonra 1984 yılının en kötü filmi ve en büyük hayal kırıklığı olarak listelenir. Diğer olumsuz eleştiriler de genelde filmin uzunluğuna ve Ebert'in dikkat çektiği konulara odaklanır.


Dune, o yılın Oscar ödüllerinde en iyi ses dalında aday olmuştur. Bunun dışında Stinkers Bad movie Award ödüllerinde yılın en kötü filmi seçilmiştir.


Dune'un müziklerini besteleyen Toto Grubuyla bir parçanın bestesini yapan Brian Eno'nun mükemmel işlerine filmin başarısızlığı asla gölge düşürememiştir. Eleştirmenlerin ortak oldukları filmin birkaç iyi tarafından biri müzikleri olmuştur. Lynch, istediği gibi filmi kotaramamıştır ama müzikler için yaptığı seçimle, film olarak olmasa bile Dune üzerine yapılmış mükemmel bir albümle hatırlanmaya devam edecektir.

TOTO

Toto, 1977 yılında ABD'nin Los Angeles şehrinde kurulan bir rock grubudur. Grup elemanları, Joseph Williams (Baş Vokal), David Paich (Klavyeler, vokaller), Steve Porcaro (Klavyeler), Steve Lukather'dan  (Gitarlar, vokaller) oluşmaktaydı. Grubun ağırlıklı türleri, rock, soul, funk, progresif rock, hard rock, R&B, blues ve caz gibi geniş bir yelpazeyi içermektedir.


Paich ve Jeff Porcaro birkaç albümde birlikte çaldıktan sonra bir grup kurmaya karar verirler. David Hungate, Lukather, Steve Porcaro, ve Bobby Kimball ilk albüm öncesi gruba dahil olurlar. Toto, 1970'lerin sonundan, 1980'lerin sonuna kadar, 1978 yılında yayınladıkları sadece grup isminin yer aldığı isimsiz albümle birlikte hiç düşmeyen bir başarı grafiği yakalarlar. Eleştirmenlerce beğenilen ve ticari olarak büyük başarı yakalayan Toto IV (1982) albümünün ardından Toto, dönemin en çok satan müzik gruplarından biri olur.


Grubun, Hold the Line, Rosanna ve Africa parçaları en bilinen ve sevilen şarkılarındandı. Hungate 1982'de gruptan ayrıldı, 1984'te de Kimball yollarını ayırdı grupla. Ancak 1998 yılında gruba tekrar katıldı ve 2008'de tekrar ayrıldı. Jeff Porcaro 1992'de kalp krizinden öldü. 


Hungate, Toto'ya turne müzisyeni ve daha sonra grup üyesi olarak katıldı. 2008'de Lukather gruptan ayrıldığını açıkladı ve geri kalan grup üyeleri daha sonra kendi yollarına gittiler. 2010 yılında Toto, ALS teşhisi konan ve artık grubun aktif bir üyesi olmayan Mike Porcaro'nun yararına yeni bir kadroyla kısa bir Avrupa turnesine çıktı. Porcaro, 2015 yılında öldü. Grup, 2017 yılında 40.yılını kutladı ve 2019 yılında 40. yıl dönümü turunu yaptı.


Toto, 14 stüdyo albümü yayınladı ve dünya çapında 40 milyondan fazla albüm sattı. Grup birçok Grammy Ödülü kazandı ve 2009 yılında grup üyeleri Hall of Fame müzesine kabul edilerek onurlandırıldı. 

BRİAN ENO

Brian Peter George Eno, 15 Mayıs 1948 doğumlu sanatçı, İngiliz müzisyen, prodüktör, görsel sanatçı ve kuramcı. Kendini "müzisyen olmayan" olarak tanımlayan Eno, çağdaş müziğe benzersiz kavramsal yaklaşımlar ve kayıt teknikleri kazandırdı. Kendisi, popüler müziğin en etkili ve yenilikçi isimlerinden biri olarak görüldü.


Suffolk şehrinde doğan Eno, 1960'ların ortalarında Ipswich Civic College Sanat Okulunda ve daha sonra Winchester Sanat Okulunda resim ve deneysel müzik eğitimi aldı. 1971'de glam rock grubu Roxy Müziğe katıldı ve grupla iki albüm kaydetti. 1973 yılında bir dizi solo albüm kaydetmek için gruptan ayrıldı ve Another Green World (1975), Music For Airports (1978) albümlerini yayınladı. 


Ayrıca Robert Fripp, Cluster, Harold Budd, David Bowie ve David Byrne gibi sanatçılarla birlikte çalıştı. John Cale, Jon Hassell, Laraaji, Talking Heads ve Devo gibi sanatçıların albümlerinin yapımcılığını üstlendi. Sonraki yıllarda Eno solo albümler kaydetmeye ve U2, Laurie Anderson, Grace Jones, Slowdive, Coldplay, James Blake, Kevin Shields ve Damon Albarn gibi sanatçılarla çalışmaya devam etti.


Eno, öğrencilik zamanlarından kalma ses enstalasyonları ve yaratıcı düşünmeyi teşvik etmeyi amaçlayan aforizmalar içeren yazın çalışmalarıyla medyada yer aldı. İnsan haklarının ateşli bir savunucusu olan sanatçı, çok çeşitli konularda yazıyor ve Long Now Vakfının kurucu üyelerinden biri. Eno, 2019 yılında Roxy Müziğin bir üyesi olarak Rock and Roll Hall of Fame'e kabul edilmiştir.  


ALBÜM


Kasım 1984'te yayınlanan albüm Toto grubunun ilk ve tek film müziğidir. Brian Eno albümde, Prophecy Theme bestesiyle yer alır. 1997 yılında albümün genişletilmiş baskısı piyasaya sürülmüştür. Her iki sürümün CD baskıları artık satış dışı kalmıştır. İnternet üstünden koleksiyonculardan yüksek fiyatlarla CD'lerini bulmak mümkün olsa da, iTunes ve Spotify gibi kanallardan albümler dinlenebilir.



Albümlerin ayrıntılarına girelim biraz, enstrümantal müziklerde, grubun klavyecisi David Paich'in babası Marty Paich tarafından yönetilen Viyana Senfoni Orkestrası ve Viyana Volksoper Korosu gruba eşlik ediyor. Brian Eno daha önce bahsettiğimiz gibi sadece Prophecy Theme bestesiyle albümde yer alıyor. Film için yaptığı birkaç beste daha olmasına rağmen bunlar filmin içeriğinde kullanılmamış. 


Filmin piyasaya çıkan ilk soundtrack albümünde 17 parça yer alıyor. Albümde yer alan iki parçanın başlangıcında Prenses Irulan ve Baron Harkonnen'in filmin içinden alınmış diyaloglarını dinliyoruz. 


1997 yılında ek parçalar içeren genişletilmiş albüm Polygram şirketinin bağımsız bir bölümü olan PEG Records tarafından yayınlanmıştır. 30 parçalık albüm içinde yer alan birden fazla parçanın mastering problemli olması ve parçaların filmin gidişine göre yanlış sıralanması albümün görünen sorunları olarak karşımıza çıkıyor. 


İki albümde duyulan müziklerle filmde duyulan müzikler arasında belirli farklar var. Örneğin filmin kapanış parçası Take My Hand, film müziği CD'lerinde daha uzun duyulurken filmin daha sonra piyasaya çıkan versiyonlarında daha kısa tutulmuştur. 186 dakikalık yönetmen dışı kurgulanmış olan film versiyonunun içeriğinde albümlerde yer alan pek çok parça duyulmaz ve bazı sahneler alternatif ekleme müziklerle geçiştirilmiştir. 


Şimdi 1984 kasım ayında piyasaya sürülen 17 parçalık ilk albümü incelemeye başlayalım.

DUNE - SOUNDTRACK ALBUM

Prologue,



Efsaneye giriş, kulağımızda Prenses Irulan'ın sesi ve Dune evrenini tanıtan bu diyaloğun gerisinde Irulan'a eşlik eden derinlerden gelen Adagio (Yavaş tempo) parçayı dinliyoruz. Yaylı enstrümanların ilerleyişi ana temanın gelişini haber veriyor adeta. 

Main Title,



Viyana Senfoni Orkestrasının eşliğinde ana temayı dinliyoruz. Çöl gezegeni Arrakis görüntüleriyle akan jenerikle birlikte orkestranın muhteşem performansı öyle başarılı bütünleşiyor ki müziği iliklerinizde hissediyorsunuz.

Robot Fight,



Hemen akabinde gelen parça Paul Atreides'in eğitim robotlarıyla yaptığı dövüş sahnesine ait. Elektronik müziğin hakimiyetinde vurmalı enstrümanların aynı tempoyla ilerlediği bir beste bu.

Leto's Theme,



Atreides Hanedanının lideri Dük Leto Atredies'in temasını dinliyoruz. Orkestranın ağır girişiyle yaylılar eşliğinde ilerleyen, umut yüklü bir ilerleyiş sonrası tedirgin havanın hakim olduğu bir parça. Bitişe doğru bu tedirginlik daha da artıyor.

The Box,



Bene Gesserit cadısının, Paul Atreides'i sınadığı sahnedeyiz. Bu küçük sınav sonrası Paul'ün hayatta kalıp kalmayacağı belli olacak. Orkestranın hafif tonlarla ilerlediği ve gerilim dozunu parça sonuna kadar sürdüren havası hiç durmuyor.

The Floating Fat Man (The Baron),



Harkonnen hanedanının psikopat lideri Baron Vladimir Harkonnen'in öfkeyle köpüren sesi ve sonunda gelen çılgın kahkahalarıyla açılan parça, orkestranın bu girişi destekleyen yorumuyla tam olarak örtüşüyor. Parçanın bazı bölümleri barok türüne kayıyor, elektronik enstrümanların ağırlığı sonuna kadar parçanın ritmini ayakta tutuyor.

Trip To Arrakis,



Atreides Hanedanının, yönetimi devralmak üzere Arrakis gezegenine çıktıkları yolculuğu izlerken kulaklarımıza eşlik eden müzik, uzayın derinliklerinde olduğumuzu hissettiren bir parça. Orkestraya koronun eşlik ettiği, devasa uzay gemilerinin ve onları düşünce gücüyle uzak mesafelere götüren pilotların arasında ilerleyen sahnenin özüne uygun, dingin ve aynı zamanda görkemli bir beste. 

First Attack,



Atreides Hanedanının, Arrakis gezegenine yerleşmesi sonrası, gezegenin yönetimini daha önce elinde tutan Harkonnen Hanedanının, İmparatorun desteğini alarak kalleşçe saldırı anları. Orkestra ve elektronik müziğin birlikteliğiyle başından sonuna kadar savaş tamtamlarının susmadığı, koronun bütün gücüyle kendini hissettirdiği Agitato (Hızlı, sarsıntılı, heyecanlı) bir parça dinliyoruz. 

Prophecy Theme,



Albümün en iyi parçalarından birini dinliyoruz. Brian Eno'nun bestesi ve çöl boyunca eşlik eden görüntülerle birlikte mistik havası çok yüksek bir parça. Gözlerinizi kapattığınız an çölün üstünde uçuyormuş hissi veren, tamamen Eno'nun hakimiyetinde ilerleyen beste, saldırıdan kurtulan Paul ve annesi Bene Gesserit cadısı Jessica'nın geleceklerine doğru yaptıkları yolculuğun hikayesini notalarla anlatıyor. 

Dune (Desert Theme),



Eno'nun parçası üstüne albümün lokomotif parçası geliyor. Toto grubunun muhteşem Çöl Teması eşliğinde elektronik müziğin ve elektro gitarların başından sonuna kadar hakim olduğu parça aynı zamanda albüm içinde grubun, orkestra olmadan sadece kendi seslendirdiği iki besteden biri.    

Paul Meets Chani,



Paul ve annesinin çölün derinliklerine kaçması sonrası karşılaştıkları çöl insanları Fremenlerle birlikte yaşamaya başladıktan sonra, grubun lideri Stilgar'ın kızı Chani ve Paul arasında başlayan efsane aşkın hikayesini notalara döken harika bir parça. Duygusallığı ön plana koyan beste orkestranın ve koronun etkisiyle sonuna kadar duygusal hakimiyetini hissettiriyor.

Prelude (Take My Hand),



Toto grubunun albüm için bestelediği parçanın orkestra versiyonunu dinliyoruz. Parça, film içerisinde sadece bir defa Paul ve Chani arasında yaşananları yansıtan sahneler sırasında çalıyor. Akustik hali dışında bu versiyonuyla da çok sevilen ve albüm dışında çok tutulan bir beste Take My Hand.

Paul Takes The Water Of Life,



Filmin kilit noktalarından birindeyiz. Paul geleceğini görememektedir ve kehanetlerde bahsedilen kişi olup olmadığını bilmek ister. Çöl solucanlarının içinden alınan zehirli hayat suyunu içmek geleceğini görmenin tek yoludur. Suyu içtiğinde ya zehirlenerek ölecek ya da gerçekte kim olduğunu görecektir. Başından sonuna kadar mistik ve düşük tempoyla ilerleyen bir beste bu. Paul'ün suyu içtikten sonra yaptığı zihinsel yolculuğa eşlik eden, çok farklı seslerin hakimiyetinde son bulan bir parça. 

Big Battle,



Fremenler tarafından kutsal kişi olarak görülen Paul artık Muaddib olarak anılmaktadır. Annesiyle beraber çöl insanlarına yeni savaş taktikleri öğreten Paul nihayet kurduğu orduyla Baron Harkonnen'den babasının intikamını almak için eline büyük bir fırsat geçirecektir. Yüzlerce metre uzunluğunda dev solucanlara binmeyi öğrenen ve onların da katkısıyla ordusuyla Harkonnen sarayına yapılan saldırı sırasında çalan parça, Agile (çabuk, çevik) bir tempoyla hızına bir saniye bile ara vermeden ilerliyor. Orkestranın yanı sıra Toto elemanlarının da eşlik ettiği beste, savaşın dehşetini kulaklarımıza taşıyor ve muhteşem bir koro yükselişiyle sonlanıyor.

Paul Kills Feyd,



Savaş sona ermiş, saray ele geçirilmiş ve ordularıyla beraber Baron'a yardıma gelen İmparator IV. Shaddam ve kızı Prenses Irulan esir düşmüştür. Baron layığını bulurken geride kalan psikopat yeğeni Feyd Rautha (Sting) ve Paul arasında son bir dövüş yaşanacaktır. Vurmalı çalgılarla, elektronik müziğin bileşimi sayesinde gerilim yüklü sahneyi çok başarılı yansıtan bir beste. Dövüş sonuna kadar aynı tempoyla devam eden davullar ve orkestranın gerilim dozunu zirveye taşıyan müdahalesiyle parçayı bitiriyoruz.

Final Dream,



Nihayet beklenen finale geliyoruz. Paul'ün, kehanetlerde beklenen kurtarıcı olduğuna iyice emin olan milyonlarca Fremen, sarayın dışında Paul'ü beklerken, Çöl Gezegeni Arrakis'e yani bilinen diğer adıyla Dune gezegenine, ilk defa yağmaya başlayan yağmurla veda ediyoruz. Kapanış parçası, orkestra ve koronun bütün ihtişamıyla yükseliyor ve son notalarını kulaklarımıza ulaştırıyor.

Take My Hand,



Kapanış jeneriğini Toto'nun harika parçası Take My Hand ile yapıyoruz. Solo gitar ve elektronik orgun bileşimiyle ortaya çıkan beste, hem coşku hem hüzün barındıran yapısıyla ruhumuzun derinliklerine hitap ediyor ve albüme yakışan bir nokta koyuyor.

DUNE - SON SÖZ

Dune, destansı özellikleri, felsefesi, günümüz dünyasına yaptığı atıflarla bugün hala güncelliğini koruyan bir seri. Böyle kapsamlı bir hikayeyi sinemaya uyarlamak elbette kolay değil. Sadece ilk kitabın 700 sayfa civarında olduğunu düşünürsek, bu işe girişmenin bir sinemacı için ne kadar büyük kumar olduğunu anlayabiliriz. Fanatik olarak nitelendirebileceğimiz bir okur kitlesine sahip olan Dune serisini layığıyla sinemaya uyarlamak kolay olmasa da buna ilk girişen kişinin sıra dışı yönetmen David Lynch olması aslında takdire şayan bir durum.


Kariyerinin henüz başında Fil Adam gibi bir şahesere imza atmış yönetmenin böylesine riskli bir işe girişmesi cesurca bir hareket olduğu kadar aynı zamanda sektöre karşı bir meydan okuma olarak da değerlendirilebilir. Yapımcıların her anına müdahale etmesi, kurgu masasında yaşanan sorunlar, devasa bütçeye rağmen asıl olması gereken efektler konusunda ucuza kaçılması ve bu kadar uzun bir kitabın ikiye bölünmeden iki saat gibi bir süreye sığdırılması sonucu filmin adeta kitabının özeti gibi durması, kaçınılmaz başarısızlığı da beraberinde getirmiştir. Yönetmenin ilerleyen yıllarda gelen, filmin tekrar kurgulanması tekliflerini sertçe geri çevirmesi ve Dune hakkında hiç konuşmaması anlaşılabilir hayal kırıklığının sonucu olarak tezahür etmektedir.


Tüm bunlara rağmen yıllar içinde film kült mertebesine ulaşmayı ve belli bir saygı görmeyi başarmıştır. Oyunculukların ve aksiyon sahnelerinin başarısı yanında filme hayat veren müziklerinin varlığı yapımın artıları olarak değer bulmuştur. Eğer Jodorowsky elinden çıkma bir Dune filmi olsaydı nasıl olurdu acaba sorusu kafalarımızı hep meşgul edecek olsa da artık önümüze bakıyoruz ve Fransızların harika çocuğu Denis Villeneuve'nun yönetiminde, 2020 sonunda gösterime girecek yeni  Dune filmini bekliyoruz.


Toto, kariyerinin zirveye çıktığı dönemde, Dune için yaptığı müziklerle bir kez daha hayranlık uyandırmayı başarmıştır. Viyana Senfoni Orkestra ve korosuyla beraber mükemmel bir uyum yakalayan topluluk sözsüz parçalarla çölün havasını kulaklara başarıyla taşımayı başarıyor. Romanın genel havasını yansıtan mistik havayı filmde çok fazla hissetmesek bile albümü dinlerken o havayı yakalamak mümkün. Özellikle Desert Theme ve Take My Hand parçalarıyla rock türünün en iyi örneklerini sergileyen topluluk filmin başarısızlığı üstünde adeta bir yıldız gibi parlayarak zedelenen itibarı biraz bile olsa kurtarmayı başarıyor. 


Brian Eno'nun tek parçalık Prophecy Theme bestesi ise albümün kilit anlarından birinde geçiyor ve sanatçının bir parçayla da olsa ne kadar önemli bir katkı yaptığını besteyi dinlerken fazlasıyla anlıyoruz.


Albüm süresi kısa bile olsa, en iyi parçaların seçilmesiyle defalarca dinlenebilen bir çalışma çıkmış ortaya. Birbirine benzeyen parçaların azlığı albümün tekrar dinlenebilirlik özelliğini arttırıyor haliyle. Dune, çoğunluk tarafından beğenilmese de, çoğunluğun, hakkını sonuna kadar verdiği ve beğendiği bir albüm var karşımızda. Popülerliğini hala sürdüren ve özellikle koleksiyoncuların arşivlerinin baş köşesine koydukları bir albüm bu. Ne kadar zaman geçer geçsin bu özelliğini koruyacağı ortada olan bir gerçek.


İncelememizi filmin unutulmaz bir sözüyle bitirelim,


"Din ile siyaset aynı arabada gittiğinde, sürücüler karşılarında hiçbir şeyin duramayacağını sanır. Dümdüz gider, hızlandıkça hızlanırlar. Engelleri tamamen göz ardı eder, körlemesine gidenlerin uçurumu çok geç fark edeceğini unuturlar."

Bir Bene Gesserit sözü



Geleceğiniz umut dolu olsun dostlar...