18 Nisan 2020 Cumartesi

SİNEK KÜÇÜKTÜR AMA MİDE BULANDIRIR!


BİLİM VE HIRS DENGESİ


Çağlar boyu din baskısıyla sekteye uğrayan bilimsel gelişmeler, geçtiğimiz iki yüzyıl boyunca teknolojik ve sağlık açısından insanlığın ilerleme kaydetmesinde başrol oynadı. Hayatlarını bilime, bilinmeyeni keşfe adayan binlerce bilim insanı bugünün dünyasında imkansız denilen buluşların peşinde daha rahat koşuyorlar artık. Tabii ki yeni buluşlara devasa şirketlerin bütçe sağlaması ve o buluşların getirilerinden sağlanacak ekonomik kazanç girdisi kapitalist düzenin sorunsalı olarak karşımıza çıkıyor. Ancak insanlık, başına bir felaket açmazsa elbette bu kapitalist ve çıkarcı yaklaşım da zaman içinde yumuşayıp, türümüzün genel ihtiyaçlarını maksimum düzeyde karşılayacak bir şekle kavuşacaktır.


Bilim ve bilim insanı birlikteliğinin türümüz adına muazzam olanaklar sağlaması yanında pek çok bilimsel buluşun da başımıza ciddi işler açtığını geçmiş olumsuz örneklerle görüyoruz. İnsanlığın sağlığı veya rahat yaşam koşullarını geliştirmek amacıyla ortaya çıkan yeniliklerin dışında türümüzün geleceğini tehdit eden buluşların varlığı da bilimin ne kadar doğru amaçlarla kullanıldığını pek çok zaman sorgulatıyor bizlere. Bilimin yarar ve zarar dengesinin olması çok doğaldır ve merak artı hırsla hareket etmeyi düstur edinmiş bir tür olarak normalin üstünde zekaya ve yaratıcı güce sahip beyinlerin zaman zaman yollarını şaşırmaları ya da istedikleri sonuca ulaşmak adına olmayacak risklere girmeleri insan doğası gereği kaçınılmaz oluyor. Gereğinden fazla hırsın neticesinde çoğunluk olarak bilim insanları olumsuz etkilenirken bulunduğu çevrenin dışına çıkan tehlikeli buluşların zararlı etkilerinden de sayısız insanın zarara uğradığını görüyoruz.


Bilim insanı ve abartı hırslarının sonuçlarını Hollywood sineması bilim kurgu ve korku türleri içinde bilindik senaryo tekniklerini kullanarak beyaz perdeye yıllardır başarıyla uyarlıyor. Dünyayı değiştirecek buluşun peşinde olan bilim insanının tam başarıya ulaşırken aniden meydana gelen bir aksaklık neticesinde yaşadığı başarısızlık ve bunu kabul edememesi neticesinde daha kötü sonuçlar verecek atılımlar yapması üzerine yaşanan faciaların temel konuyu oluşturduğu bu filmler hala ciddi gişe getirisi sağlamaya devam ediyorlar.


İşte bu tür yapımlara en güzel örneklerden biri olan 1986 yapımı David Cronenberg yönetiminde The Fly, idealist bilim insanı ve aşırı hırsının kurbanı olması üzerine ilerleyen konusuyla tüm zamanların en başarılı bilim kurgu - korku türü filmlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

THE FLY 

IŞINLA BENİ 

VE

 MÜMKÜNSE LÜTFEN TEK PARÇA OLSUN! 

Farklı ve hırslı kişiliğiyle değişik bir bilim insanı olan Seth Brundle'nin keşfettiği ve dünya tarihini değiştirecek ışınlanma buluşunun istenmeyen sonuçlara yol açacağı The Fly, George Langelaan'ın kısa bir öyküsünden 1980'li yılların başında senaryo yazarı Charles Edward Pogue tarafından senaryolaştırılır. Senaryoyu yapımcı Stuart Cornfeld'e götüren Pogue filmin hazırlıkları için hızlı bir anlaşmaya varır. Yapımcı Cornfeld Fox stüdyosuna senaryoyu tavsiye eder. Stüdyo projeyi ilk başta destekler ancak senaryonun bitmiş halini beğenmediğinden dolayı projeden çekilir. Cornfeld, Fox stüdyolarıyla başka bir firmadan kaynak bulabilirse filmin dağıtımını yapmayı kabul edeceği yeni bir anlaşma yapar.


Artık projenin yeni yapımcısı Mel Brooks'tur ve film Brooksfilms tarafından çekilecektir. Cornfeld ve Brooks farklı işlerde pek çok defa bir araya gelmişti. Brooks senaryoyu beğenmesine rağmen farklı bir yazara ihtiyaç duyar ve Pogue ekipten çıkarılır. Yerine gelen Walon Green bekleneni veremez ve Pogue yeniden senaryo ekibinin başına getirilir. Bütün bunlar olurken Brooks ve Cornfeld yönetmen arayışına girerler. İlk aday David Cronenberg olur ama aynı dönem Total Recall filmiyle ilgilenen yönetmen teklifi kabul etmez. Bunun üzerine yapımcılar genç İngiliz yönetmen Robert Bienman isminde karar kılar. Ancak Bienman özel hayatında yaşadığı bazı aksaklıklar sebebiyle projeden çekilir. Tam bu sırada Cronenberg'in Total Recall filminden ayrıldığını duyan Cornfeld yönetmenle tekrar irtibata geçer. Cronenberg, filmin senaryosunu yeniden yazmasına izin verirlerse teklifi kabul edeceğini bildirir.


Senaryoyu yeniden yazan Cronenberg'in taslağı Pogue'un senaryosuna göre bazı farklılıklar dışında çok benzer. Cronenberg ve Pouge isimleri senaryoda yan yana gözükür. Yapımcı Mel Brooks, izleyicinin adını görmesi durumunda farklı beklentiler içinde filme gideceğini düşünerek ismini jenerikten çıkartır. Oyuncu adayları arasından Jeff Goldblum ve Geena Davis seçilir. Yaratık ve makyaj efektleri için Chris Walas kiralanır. Brundle'ın ışınlama amacıyla kullandığı telepodların tasarımı içinse Cronenberg, Ducati Desmo motor silindirinden ilham alır. 1985 yılında Toronto şehrinde başlayan çekimler 1986 yılında biter. Yapımcılar ayrıca tanıtım amaçlı filme özel bir şarkı kaydetmesi için Byran Ferry ile anlaşırlar. Ancak şarkı Cornenberg tarafından beğenilse de filmin içeriğine uygun bulunmaz ve kapanış jeneriği için düşünülen şarkı filmin içinde, barda yapılan bilek güreşi sahnesinde arka fonda kullanılır. Şarkı ancak 1993 yılında piyasa çıkan Bryan Ferry'nin Ultimate Edition albümünde tekrar ortaya çıkar.


Akademi ödüllü makyaj ustası Chris Walas, üç aylık bir süre zarfında ilk olarak "Brundlefly" yaratığını tasarlar. Daha sonra Brundle'ın değişim sürecini kademe kademe tasarlar ve hayata geçirir. Öncelikle sırtında çıkan kıllar ve daha sonra saçlarının, dişlerinin dökülmesi, vücudunun deformasyona uğraması anları tek tek dikkatlice yapılır. Makyaj efektleri yapılırken karakterin davranış biçimi değişimini Goldblum mükemmel bir performansla perdeye yansıtır. Son aşama insan görünümünden Brundlefly yaratığına dönüşüm olur ve bu aşamadan itibaren kuklalar devreye girer. Filmin merkezini oluşturan efekt ve makyaj çalışmaları Chris Walas'a hak ettiği Oscar ve Satürn ödüllerini getirir.


Film ilk gösterime girdiği andan itibaren eleştirmenler ve seyirci tarafından büyük bir beğeni ile karşılanır. 9 milyon dolara mal olan film 60 milyon dolardan fazla hasılatıyla Cronenberg sinemasının gişe açısından en yüksek getirili yapımı olur. Özellikle Jeff Goldblum'un oyunculuğu herkes tarafından büyük övgüyle karşılanır ve filmin dramatik bir aşk hikayesinin üstüne oturması seyirciyi duygusal yönden çok etkiler. Günümüze kadar pek çok önemli sinema dergisi, platformu ve eleştirmeni tarafından tüm zamanların en iyi 100 filmi listelerine dahil edilen The Fly, hala tazeliğini koruyan ve izlendiğinde seyirci üstünde derin izler bırakan kült bir sinema eseri olma niteliğini sürdürmektedir.


Filmin müziklerine gelecek olursak, yönetmen David Cronenberg'in daimi bestecisi Howard Shore en iyi işlerinden birine imza atmıştır. Filmin ana temasına, 80'li yılların Yeşilçam filmlerinin büyük çoğunluğunda döşeme müzik olarak kullanıldığından dolayı kulaklarımız aşinadır. Londra Flarmoni Orkestrasıyla çalışan besteci filmin atmosferine uygun, akılda kalıcı, unutulmaz besteler üretmiştir.

HOWARD SHORE


Howard Leslie Shore, 1946 yılında Kanada'nın Toronto şehrinde dünyaya geldi. 8 yaşından itibaren müzik dersleri almaya başladı. Çok sayıda enstrüman çalmayı öğrenen besteci 13 yaşından itibaren gruplarda çalmaya başladı. 13 yaşında tanıştığı Lorne Michaels ile kurduğu yakın dostluk ilerleyen yıllarda kariyeri için çok etkili oldu. Müzik eğitimini Berklee Müzik Koleji'nde tamamladıktan sonra 1969'dan 1972'ye kadar caz grubu Lighthouse'da çaldı. 1970 yılında Lorne Michaels ve Hart Pomerantz'ın kısa ömürlü TV şovlarının müzik yönetmenliğini yaptı. Shore, Kanadalı sihirbaz Doug Henning için beste yaptı ve bu çalışmaları  1975 - 1980 arası NBC için yaptığı çalışmalar izledi ve asıl patlamayı Dostu Lorne Michaels'ın efsane Saturday Night Live programında müzik yönetmeni olarak yaptı. Pek çok programın müziklerini yayına hazırlayan bestecinin belki de en önemli olayı John Belushi ve Dan Aykroyd ikilisini efsane haline getiren Blues Brothers ismini önermek oldu.


Shore sinema kariyerine ilk olarak 1978 tarihli düşük bütçeli bir gerilim filmi olan I Miss You and Kisses ile başladı. Daha sonra David Cronenberg'in ilk önemli filmi olan 1979 yapımı The Brood ile zirve basamaklarını tırmanmaya başladı. Besteci, 1983 tarihli The Dead Zone filmi haricinde Cronenberg'in bütün filmlerinin müziklerinde  çalıştı. 85 yapımı Scorsese filmi After Hours ve üç yıl sonrası çalıştığı Tom Hanks klasiği Big ile kendini iyice ispatladı.



1991 yılına geldiğimizde Jonathan Demme'nin yönettiği, Jodie Foster ve Anthony Hopkins'in başrollerini paylaştığı The Silence Of The Lambs için yaptığı müzikler eleştirmenler tarafından çok beğenildi ve BAFTA ödülüne aday gösterildi. 


1993 yılında ardı ardına Cronenberg yönetiminde M.Butterfly hemen ardından bir kez daha yönetmen Jonathan Demme için Philadelphia ve son olarak Chris Colombus yönetiminde Mrs.Doubtfire filmlerinde çalıştı.


Besteci 1994 yılında da hızını kesmeden John Grisham uyarlaması The Client, Tim Burton'un Ed Wood ve Paul Newman'ın başrolünü oynadığı Nobody's Fool filmlerinin müziklerine imza attı.


Shore 1995 - 2001 yılları arasında pek çok filmin müziklerini yaptı. David Fincher filmleri, Seven ve The Game, romantik komedi The Truth Cats and Dogs ve Tom Hanks'in ilk yönetmenlik denemesi olan That Thing You Do ve Cronenberg'in iki filminde daha çalıştı. 2000 yılına geldiğimizde yaşayan efsane haline geleceği işi öncesi en son The Cell filminin müziklerini besteledi.


Efsane bir başarıya imza atacağı The Lord Of The Rings serisi bestecinin kariyerinde zirve yaptığı çalışmalar oldu. İsmi ilk açıklandığında daha çok karanlık türde filmlerin müziklerini hazırlayan biri olarak bilindiği için kuşkuyla karşılandı. 2001 yılında gösterime giren ilk film The Lord Of The Rings - The Fellowship Of The Ring bütün dünyayı kasıp kavururken besteciye de ilk Oscar ve Grammy ödüllerini getirdi. Müzikler eleştirmenler tarafından yere göğe koyulamadı, müzik albümleri milyonlarca kopya sattı. 


Bu başarılı çıkış sonrası ertesi yıl bir başka David Fincher filmi Panic Room ve Scorsese için Gangs Of New York filmlerinde çalıştı. Aynı yılın sonuna doğru gösterime giren efsanenin devamı olan The Lord Of The Rings - The Two Towers filmine yaptığı besteler yine çok beğenildi ancak Akademi ilk filmin ana tema benzerliği sürdüğü için bu filmin müziklerini Oscar Ödülüne aday göstermedi.


2003 yılına geldiğimizde The Lord Of The Rings üçlemesinin son filmi Return Of The King gösterime girdi. Shore bu kez farklı besteler içeren müzikleriyle hem orijinal müzik hem de Annie Lennox'un Into The West şarkısına yaptığı besteyle en iyi orijinal şarkı dallarında aday oldu. Tam 11 dalda Oscar ödülü kazanan film, gösterildiği yıl yaptığı gişe hasılatıyla sinema tarihinin Titanic'ten sonra en yüksek hasılatını elde etti. Howard Shore, her iki Oscar Ödülü yanında iki Grammy ve ilk Golden Globe ödüllerini kazandı. Üç albümde de Londra Flarmoni Orkestrasıyla çalışan Shore'un besteleri pek çok müzik eleştirmeni tarafından sinema tarihinin en iyi müzik çalışmalarından biri olarak gösterildi. Film müzikleri için referans internet sitelerinden biri olarak kabul edilen Filmtracks İnceleme Sitesi, The Lord Of The Rings üçlemesini, tartışmalı görülse de gelmiş geçmiş en iyi film müziği olarak seçip sitesinden duyurdu.


2004'te Shore, Brüksel Filarmoni Orkestrasıyla, The Aviator'un müzikleri için Martin Scorsese ile yeniden bir araya geldi. Bu çalışmayla besteci üst üste ikinci Golden Globe ödülünü kazandı ve bu kategoride art arda ikinci defa kazanan üçüncü besteci oldu.


2005 yılında David Cronenberg yönetiminde Viggo Mortensen'in başrolünü oynadığı A History Of Violence filmiyle iki Oscar adaylığı aldı. Aynı yıl The Lord Of The Rings üçlemesinde çalıştığı yönetmen Peter Jackson'ın King Kong projesine katıldı. Filmin çekimlerinin bitmesine az bir zaman kala üstelik filmde oyuncu olarak da gözüken Shore'un besteleri Jackson tarafından filmden çıkarıldı. Yerine gelen James Newton Howard'ın besteleri kullanıldı ve Hobbit üçlemesine kadar ikili arasında soğuk rüzgarlar esti.


2006'da dördüncü kez bir araya geldiği Martin Scorsese ile The Departed filmine imza attı. Filmin en önemli özelliği efsane yönetmen Scorsese'ye ilk En İyi Yönetmen Oscar ödülünü kazandırması oldu. 


2007'de Shore, çevrimiçi çok oyunculu bir video oyunu olan Soul of the Ultimate Nation'ın müziğini besteledi. The Last Mimzy ve Cronenberg yapımı Eastern Promises filmlerinde çalıştı ve Dördüncü kez Golden Globe adaylığı kazandı. 2008 yılında Meryl Streep'in başrolünde yer aldığı The Doubt filmiyle bir kez daha Oscar ödülüne aday gösterildi.


Besteci 2010 yılında The Twilight serisinin üçüncü filminde çalıştıktan sonra Mel Gibson'un The Edge filminin müziklerini besteledi. 2011 yılında yine bir Cronenberg filmi A Dangerous Method projesinde yer alan besteci aynı yıl Martin Scorsese yönetiminde Hugo filmine yaptığı müziklerle Golden Globe ve Oscar adaylıkları kazandı.


2012 yılında The Lord Of The Rings öncesini anlatan The Hobbit üçlemesinin ilk filmi olan An Unexpected Journey ile bir kez daha Peter Jackson'la bir araya gelen Shore 2013 yılında devam filmi olan The Desolation of Smaug ve 2014 yılında son film olan The Battle of Five Armies'le ses getiren işlere imza attı. The Lord Of The Rings etkisi yaratmasa da albümler yine çok sattı. 


Besteci film müzikleri dışında pek çok ülkenin dünyaca ünlü orkestralarını yönetmeye ve konserler vermeye devam ediyor. Son yıllarda film müziği çalışmalarını azaltan Shore daha çok kişisel çalışmalara yönelmiş durumda. Yaptığı bağımsız bestelerle adından söz ettirmeye devam ediyor ve klasik müzik tarihinin en üretken ve başarılı isimlerinden biri olmayı sürdürüyor.


Howard Shore, yazar, yapımcı ve belgesel yönetmeni Elizabeth Cotnoir ile evli ve bir kızı var. Film müziği bestecisi olan Ryan Shore'un amcası olan Howard Shore, 2004 yılından beri New York, Tuxedo Park'ta yaşıyor. 

THE FLY - SOUNDTRACK ALBUM


The Fly filminin müziklerini besteleyen Howard Shore Londra Filarmoni Orkestrasıyla çalışmıştır. Varese Sarabande tarafından plak, kaset ve CD olarak piyasaya sürülen albüm o dönem bir hayli ilgi görmüştür. 2005 yılına gelindiğinde Varese Sarabande şirketi ilk albüme ek üç yeni parça ve filmin devamı olan ikinci filmin müziklerinin yer aldığı iki CD'lik bir albümü piyasaya sürmüştür.  

THE FLY - MÜZİKLER


Main Title,



Etkili bir giriş karşılıyor bizi. Bütün orkestranın ayakta olduğu başlangıcın hemen ardından Adagio (yavaş tempo) ile devam ediyoruz ve parçanın finaline doğru yaylılar bütün ihtişamıyla kontrolü ele alıyor. Son saniyeler iyice yavaşlayan beste filmin ilk sahnesiyle sonlanıyor.

Plasma Pool,



Seth Brundle ve Veronica Quaife'nin teleport aracıyla ilgili aralarında geçen hararetli tartışmanın üstüne etkileyici bir giriş daha, Affettuoso (Taşkın bir duyguyla) başlayan beste yaylıların hakimiyetinde sakince ilerlerken son bölüme doğru hızını arttırarak sonlanıyor.

The Last Visit, 



Sinekle gerçekleşen teleportasyon sonucu vücudu iyice değişime uğrayan Brundle ve sevdiği adamı son kez ziyarete gelen Veronica'nın aralarında geçen diyaloğa eşlik eden aynı tempoyla ilerleyen yaylı ve nefeslilerin ağırlıkta olduğu bir geçiş parçası.

Stathis Enters,



Veronica'yı kürtaj öncesi klinikten kaçıran Brundle'ın evine gelen patronu ve eski sevgilisi Stathis ve Brundle arasında geçecek ölümcül mücadele öncesi geçen parça Adagio (Yavaş tempo) başlangıçla ilerleyen her saniye gerilimi hissettiren temposuyla atonal bir tonda ilerliyor. Beste boyunca yaylıların kullanımı çok başarılı.

The Phone Call,



Brundle'ın Veronica'dan yardım istediği telefon görüşmesi sırasında arka fonda çalan parça ana temanın öncülüğünde ilerliyor ve temposunu sonlara doğru yoğun biçimde arttırarak bitiyor.

Seth Goes Through, 



Brundle'ın teleportu ilk kullandığı ve sinekle birleştiği sahne filmin en can alıcı bölümü. Yaylıların tedirgin girişine eşlik eden vurmalı enstrümanlar ve gerilim dozu ışınlanma anında zirveye çıkan bir beste. Yavaş ilerleyişini coşkun bir tempoyla sürdüren parça finali iyice yavaşlayan yaylılarla yapıyor.

Ronnie Comes Back, 



Albümün en kısa geçiş parçalarından biri. Tekinsiz bir havayla aynı tempoda ilerleyen parça kısa bir yükselişle birlikte sonlanıyor.

The Jump,



Brundle ve Stathis arasında geçen ölümcül mücadelenin dehşet dolu notaları karşılıyor bizi. Orkestranın her saniye temposunu daha da yükselttiği parçada nefesli ve vurmalı enstrümanların üstünlüğü sonuna kadar sürüyor.

Seth and The Fly, 



Yaylı ve nefeslilerin hakimiyetinde atonal ilerleyen temposu değişmeyen bir geçiş parçası dinliyoruz.

Particle Magazine, 



Piyano ve obua eşliğinde lir ve yaylıların dokunuşlarıyla ilerleyip aynı tempoda sonlanan bir parça.

The Armwrestle, 



Brundle'ın bara gelişi ve bilek güreşi sırasında geçen parça başından sonuna kadar sahnenin dehşetini yansıtan notalarla devam ediyor.

Brundlefly,


Brundle'ın Veronica'yı klinikten kaçırdığı sahnenin geçtiği bölüm. Adagio başlayan parça aniden coşkulu bir yükselişle temposunu yükseltiyor. Yaylıların üstünlüğünde ilerleyen parça hızını düşürerek sonlanıyor.

Ronnie's Visit, 



Yaylılarla ilerleyen gerilimi üst seviyede tutan bir geçiş parçası.

The Street, 



Adagio temposuyla ilerleyen, nefeslilerin ağırlığını hissettirdiği kısa bir geçiş parçası daha.

The Stairs, 



Brundle'ın barda tanıştığı kadını kucağına alarak hızla merdivenleri tırmandığı sahnenin havasını kulaklara hızlı bir girişle veren ve finale doğru ana temanın desteğiyle hızını düşüren bir beste.

The Fingernails, 



Gerilimli temposuyla inişli çıkışlı ilerleyen atonal ağırlıklı bir beste. Yaylılara yoğun bir şekilde nefesliler eşlik ediyor ve temposu sonuna kadar alçalıp yavaşlıyor.

Baboon Teleportation, 



Brundle'ın kobay olarak kullandığı Babun'u teleportasyonla ışınladığı ve başarısız olduğu bölüm. Ağır tempoyla açılışı yapan parça yükselişe geçerek sahneye uygun bir gerilim dozuyla sonlanıyor.

The Creature, 



Filmin can alıcı final sahnesine doğru ilerliyoruz. Brundle artık tamamen dev bir sineğe dönüşmüştür ve bu dehşet anları orkestranın bütün enstrümanlarını harekete geçiriyor. Başından sonuna kadar yüksek tempolu bir beste dinliyoruz.

Steak Montage, 



Brundle'ın teleportasyonda etin lezzet kontrolü için biftek ışınladığı sahne albümün en yumuşak ve sakin parçası. Orkestranın sakin uyumu parça sonuna kadar temposunu koruyor.

The Maggot/Fly Graphic, 



Veronica'nın gördüğü kabus sahnesi ve gerilimi zirveye ulaştıran bir beste. Hemen akabinde Brundle'ın sinekle birleştiğini öğrendiği bölümün yer aldığı sahnenin yavaş başlayıp temposunu arttıran bestesini dinliyoruz.

Succees With Baboon, 



Brundle'ın başarısız Baboon nakli sonrası deneyi yeniden yaparak başarıya ulaştığı sahne. Kuşku dolu tonlarla başlayan beste ilerledikçe orkestranın coşkulu haliyle temposunu düşürerek bitiyor.

The Ultimate Family, 



Brundle'ın, Veronica'yı zorla teleporta sokmaya çalıştığı sahne başından sonuna kadar gerilim dozunu devamlı yükselten vurmalı enstrümanların ağırlığını hissettirdiği bir parça. Kapanışa doğru yaylılar ve vurmalılar zirveye çıkarak finali yapıyorlar.

The Finale, 



Muhteşem final kapanışıyla orkestra ana temayı tüm ihtişamıyla seslendiriyor. Yaylılar ve nefeslilerin arasına karışan vurmalılarla mükemmel uyumu müthiş bir tempoyla dinlerken son saniyelere doğru yavaşlayan beste müthiş bir çıkışla son notalarını beynimize işliyor.


THE FLY - SON SÖZ


The Fly, bilimin sınırlarını zorlayan bir bilim insanının hırsı neticesinde korkunç bir sona giden hayatını gözler önüne sererken müziklerinin bu dehşet anlarına tanıklık etme hususunda çok başarılı olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Klasik müziğin bütün unsurlarını bünyesinde toplayan bir çalışma bu ve özellikle ana temanın akılda kalıcılığı bu tür filmlerin içeriğini düşündüğümüz zaman büyük bir başarı olarak görülebilir. Ana temanın uzun yıllar Yeşilçam filmlerinde döşeme müzik olarak kullanıldığını düşünürsek bestenin popülerliğini daha net ifade etmiş oluruz. Howard Shore sanat yaşamı boyunca çok farklı filmlerin müziklerini hazırladı. Yönetmen David Cronenberg'in biri dışında bütün filmlerinde Shore ile çalışması neticesinde daha çok karanlık tonlu filmlerin bestecisi olarak isim yaptı. The Lord Of The Rings üçlemesiyle bu düşünceleri kıran besteci, çalıştığı işlerin hakkını sonuna kadar veren tam bir profesyonel olduğunu fazlasıyla kanıtladı.


The Fly'ın kayıtlarını Londra Filarmoni Orkestrasıyla gerçekleştiren besteci, filmin başından sonuna kadar önemli sahnelere dokunan coşkulu ve gerilim dozu yüksek besteleriyle filmin dinamik ilerlemesine etki etmiştir. Özellikle gerilimin zirve yaptığı anlarda araya giren yaylı ve nefesli enstrümanların vurmalıların da katkısıyla sahneye ekstra bir zenginlik katması, müziklerin ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Finale doğru artan heyecana orkestranın paralel olarak başarıyla eşlik etmesi neticesinde sinema tarihinin en başarılı soundtrack çalışmalarından biri ortaya çıkmıştır.


Howard Shore, 70'li yılların sonundan itibaren sinema dünyasına hızlı bir giriş yaparak bugünlere artan bir başarı grafiğiyle hak ederek yerini almış çok değerli bir sanatçıdır. Sanat yaşamında çok yönlü kişiliğiyle pek çok genç besteciye ilham olmuş ve olmaya devam etmektedir.



The Fly, 80'li yılların altın çağını yaşayan film müzikleri arasında hak ederek yer almış başarılı bir çalışma olarak kesinlikle arşivlerde olması gereken bir albümdür.

İncelememizi filmin ünlü sloganıyla bitirelim,

"Be Afraid, Be Very Afraid!"


"Kork, çok kork!


Daima bilimle kalın, bilime inanın sevgili dostlar... 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder